************************
Bizi gömmeye çalıştılar ama tohum olduğumuzu bilmiyorlardı. -Aliya İzzetbegoviç*******************************
Lisenin ilk günü heyecandan kalbim yerinden çıkacaktı. Bu heyecanımı gören ablam "Salak mısın sen?" dedi. Salak değildim, sadece çömezdim. Hem de okulun yarısıyla ortaokulda sorun yaşamış bir çömezdim. 11'lerde ufaktan takıştığım Nesli ve arkadaşları, 10.sınıflarda dershane çıkışıma gelen Nesli'nin kardeşi ve arkadaşları, "İhanet" hikayesinden hatırlayacağınız Hatçe vardı. Kısacası Allah yardımcım olsundu. Zaten bir kızla kavga etmek demek, kavga ettiğiniz kızın kankalarının da sizden ölümüne nefret etmesi demektir. Düşmanlarınız birden bine çıkıverir. Ben günde iki kişiyle kavga etsem, bu kişilerin ortalama dört kankası olsa bir aya kalmaz bir Bilecik nüfusu kadar benden nefret eden kişi elde ediyoruz. Kaostan ve heyecandan beslenen biri olarak bunları önemsemiyorsunuz tabii.
Benim çömez olduğum okulda ablam da 12.sınıf öğrencisiydi. Zaten bir halt yiyeceksem de o duymadan yemem imkansızdı. Ablam benimle iş birliği yapar mıydı acaba? Güvenemiyordum kendisine, en ufak bir kavgamızda beni anneme ispiyonlayabilirdi. Bunları düşüne düşüne okula vardık. Koridora adımımı atar atmaz tip bakan kızlarla karşılaştım. Biliyordum bu bakışları. "Şimdi düştün elimize Allah'ın çömü!" bakışıydı bunlar. Yalnız, ben anneme efendi gibi okula gidip geleceğime söz vermiştim ve bu oyunlara gelmezdim. Hiç aldırış etmeden sınıfıma girdim. Heyecanım da yavaş yavaş geçmişti.
Dersimiz kimyaydı ve ilk gün sadece tanışma olur diye yanıma kalem bile almamıştım, hoca başladı ders işlemeye. Sınıfa şöyle bir baktım kimsenin "Hocam, ilk günden ders mi olur ya!" diye itiraz etmeye niyeti yoktu. Can kulağıyla dinliyorlardı hocayı. "Çattık ya!" dedim. Ne inek bir sınıfa düşmüşüm ben böyle! Dikkat çekmemek için mecburen ben de sustum ve iki saat hayvan gibi ders işledik. Nihayet zil çaldığında sınıf hocamız bizimle tanışmak için yanımıza geldi. Kadının yüzünde "Allah'ım ne günah işledim de beni bunlara düşürdün?" ifadesi vardı ve bu ifade hiç değişmedi. Zavallı kadıncağızın çekeceği vardı bizden.
Sınıftakilerin birçoğu ile daha önce dershaneden tanışmıştık, yeni gelenlerle de hızlıca tanıştıktan sonra ilkokul dördüncü sınıftan beri yakın arkadaşım olan Ayşe ile herkesin değerlendirmesini yaptık. "Şu iyi biri, bu kesin inektir, o kız güzelmiş; ama çok havalı..." gibi. Daha doğrusu Ayşe yaptı, ben kafa salladım. Ayşe iyi tespitler yapar, herkes hakkında yerinde görüşleri vardır. Ben öyle değilim, kafam basmaz pek. Kanlı bıçaklı olduğum biriyle ertesi gün can ciğer olabilirim, dengesizimdir bu konularda. Bu nedenle Ayşe gibi bir arkadaş benim için nimet. Beni benden iyi tanıdığı için
"Bak bunlarla anlaşıp konuşabilirsin, şunlardan da uzak dur." diye elime liste verse hiç itiraz etmem yani.
Sınıfımız çok çabuk kaynaştı ve bu, konuşup tanışarak olmadı tabii. Çarşamba günü yaşanan olay birbirimize kenetlenmemizde önemli bir etken oldu.
O gün törende herkes bizim sınıfın sırasına bakıp gülüyordu. Ne oluyor kardeşim, sabah sabah neye bakıyor bunlar dememle durumu anlamam bir oldu. Sınıfımızdan Uslu, ten rengi çorap giyip gelmiş. Okulun üçüncü günü olmasına rağmen, etrafındaki bütün kızların siyah veya bordo çorap giymesine rağmen ten renginin yasak olduğunu düşünememiş kızcağız ne var yani, olamaz mı? Hayvan gibi gülmek zorunda mıydınız gerçekten? Neyse ki Ayşe'nin çantasında siyah külotlu çorap taşımasıyla günü kurtardı. Bir insan neden çantasında külotlu çorap taşır diye sormadı kimse. Ayşe bu, taşır yani.
İlk teneffüste, üst sınıflardakiler akın akın bizim sınıfa doluşup ten rengi çorap giyen kızı arıyorlardı. Uslu, çorabı değiştiği için bulamıyorlardı tabii. "Nerede o?" diye gevşek gevşek gülerek eğleniyorlardı. Bir sustum, iki sustum, üçüncüde "Eeeh yeter be size ne?" diye çıkıştım. Ulan Süeda, asıl sana ne? Senin meselen miydi bu şimdi?
Üst sınıflardakiler hışımla bana doğru döndüler, tam o sırada zilin çalmasıyla "Sonraki teneffüste görüşürüz seninle!" diyerek sınıftan çıktılar. Hadi buyur şimdi, olayı ne yaptın ettin yine kendine çektin aferin! Hani, ne oldu annene verdiğin sözler? "Ulan, daha üçüncü gün be!" diye diye bütün ders boyunca kendimi azarladım.
Teneffüste bizimkiler beni yalnız bırakmadı ve üst sınıfların "Bana bak, ayağını denk al!" gibi laflarına karşı kalkan oldular. Ağzımı açıp bir şey söylememe gerek bile kalmadan başımdan savurdular. Zaten ne diyecektim ki? "Bakın, anama söz verdim, benden uzak durun!" mu diyecektim? İşimiz vardı bunlarla ya da ben susmayı öğrenecektim.
Akşam ailecek televizyon izlerken annem "Okul nasıldı, var mı bir yaramazlık?" diye sordu.
"İyi anne ne olsun, dersler başladı işte."
"İyi iyi çalış derslerine, bak lise bir zordur he!" dedi.
Ne çalışması ya, üç sene çalıştım zaten, yeter be ne zaman rahata erecektim ben! "Çalışmak filan istemiyorum, itlik serserilik yapmak istiyorum!" diyemedim tabii. Onun yerine "Tamam." dedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Okulda Denemeyiniz
HumorHerkes en az bir kere, geçtiğimiz yılı düşünüp "Ayyyy geçen yıl ne kadar salakmışım!" cümlesini kurmuştur. İşte bu cümle, benim hayatımın özeti. İstisnasız her yıl böyle kendimden utanırım. Bir insan her sene saçmalıklarına saçmalık katabilir mi? Ne...