BELALI MEZUN

122 22 1
                                    





*************************
Bana yol vermeden önce, sana vereceğim yollarda yürümesini öğren!
******************************

Öğrencilik hayatım boyunca hemen hemen her okul programında görev aldım. Başta amacım, derslerden kaçmak olsa da zamanla bir tutkuya dönüşmüştü bende. Görev almadan duramıyordum. Programın planlanmasından tut ıvır zıvır bütün işlerine koşturmak için yaratılmıştım sanki. Bu geleneği mezuniyette de devam ettirecektim.

İngilizce hocamızla beraber mezuniyet gecesi için bir program hazırlıyorduk. İleyda, Ayşe ve Erva skeç hazırlayacaklardı, ben de hocalarımızla ilgili duygu ve düşüncelerimizi birer şarkıyla anlattığımız bir sunum hazırlayıp sunacaktım. Örnek vermek gerekirse;

zengin bir hocamız için "Bas Bas Paraları Leyla'ya", Müdür Bey için "Ben Sizin Babanızım" şarkısı çalacaktı. Bana sorsalar sunum yapmak yerine skeçte rol almayı tercih ederdim; fakat bu okulda kendi yazdığım skeçler haricinde asla bir tiyatroda rol alamadım. Kimin neye yeteneği yoksa onu yaptırıyorlardı. Benim gibi odunun tekine şiir okutmuşlukları bile vardı yani o derece.

Mezuniyet günü gelip çattığında tam olarak beş santimlik topuklu ayakkabı giymiştim ki topuklu ayakkabıdan da onu icat eden de nefret ederim. Böyle bir işkenceyi kadınlar kendilerine neden yapıyor anlamıyorum. Haliyle bu beş santimlik topuklu ayakkabı beni bayağı bir endişelendirmişti ve herkes mezuniyet fotoğrafları çekilirken ben bir köşede boşluğu seyrederek "Ya sahnede düşersem?", "Ya at gibi yürürsem, insanlar bana gülerse?" diye düşünüyordum. Ablam da beni sakinleştirmeye çalışıyordu.

"Süeda, salak mısın sen, neresi topuklu bunun?"

Kendisi en az on beş santim giydiği için ona göre hava hoştu tabii. Hayır, bir tek bu değildi ki derdim "Ya heyecandan konuşamazsam?", "Ya kekelersem?", "Hayatımda daha önce sunucu mu olmuşum, ben ne anlarım sunuculuktan ya?", "Neden görev aldım ki diğer insanlar gibi boş boş fotoğraf çektirseydim ya." Ablam da başa çıkamadı benimle, kendi halime bırakıp yerine oturdu.

Sıram geldiğinde sahneye çıktım ve heyecandan zangır zangır titremeye başladım. Bütün sekizinci sınıflar ve aileleri beni izliyordu. Ama ortam karanlık olduğu için ben onları görmüyordum. Sahnede o kadar yavaş adım atıyordum ki düşmem imkansıza yakındı. Konuşmaya ilk başladığımda sesim hafif titrese de yavaş yavaş rahatlamaya başlamıştım.

Tek tek bütün hocalarımızın şarkılarını dinledikten sonra sıra Selman Hoca'ya geldi. Bana kalsa kendisine İsmail YK'dan 'Allah Belanı Versin' şarkısını armağan ederdim; ama değerli İngilizce hocamız Ajda Pekkan'dan 'Hoşgör Sen' şarkısını layık görmüştü. Selman Hoca'nın şarkısını dinledikten sonra sıradaki şarkıya geçmeden önce bir iki saniye durdum. Şöyle bir etrafıma bakındım, derin bir nefes aldım ve tekrar söze başladım.

"İzninizle, listemizin son şarkısına geçmeden önce Selman Hoca'ya karşı beslediğim duygu ve düşüncelerimi özel bir dörtlükle anlatmak istiyorum." dedim ve bir yandan da gözlerimle Selman Hoca'yı arıyordum; ama bir türlü görememiştim yüzünü.

Bütün heyecanımı yenmiş ve büyük bir özgüvenle başladım:

"Bu okula ilk geldiğimde 10 yaşındaydım,

Zaman su gibi akıp geçti.

Şimdi mezun olma yolundayım,

Hiç öyle bakmayın Selman Hocam,

Seneye de buradayım!"

Ve müthiş bir alkış koptu. Sunumu bitirip gururla sahneden indim. Arkadaşlarımın "Helal olsun, süpersin, müthişti!" gibi gazlamalarıyla daha da bir havaya girmiştim ki Selman Hoca sahneye çıkıp mikrofonu eline aldı.

"Dörtlük için teşekkür ederim. Seninle bazı sorunlar yaşadık. Evet, olabiliyor böyle şeyler, bazı evlerde çok konuşulduğumu da biliyorum; ama benim herkese hakkım helal, siz de helal edin."

Hakkımı helal etmek mi? O kadar kolay mı sandın Selooo, daha öteki dünyada da başının belası olacağım, bekle sen!

Ayna'nın 'Arkadaş' şarkısı eşliğinde diplomalarımızı aldık, keplerimizi attık, birbirimize "Sakın görüşmeyi bırakmayalım!" gibi yalandan sözler verdik ve bu güzel akşamı sonlandırdık. O akşam liseye de aynı okulda devam edeceğimi herkese açıklamış oldum. Bunun kararını çok zor verdik. Ben hem arkadaş ortamımı çok seviyordum hem bir iki hoca hariç okuldaki eğitimden memnundum, başka macera aramaya gerek yoktu. Zaten babam, eğer devlet okuluna gidersem okuldan atılacağımı düşünüyordu. Vallahi haksız da diyemem. Her ne kadar disipline de gitsen özel okul olunca ne siciline işliyorlar ne de okuldan atıyorlar. Ama devlet okulu öyle mi, adamdan kan alırlar kan!

Annemler ile bir anlaşma yaptık. Herhangi bir olay yaşanması durumunda beni bu okuldan alacaklardı. Kendimden emin bir şekilde anlaşmayı kabul ettim. Artık uslu duracaktım, kimseyle işim olmazdı. Hem artık Selman Hoca gibi bir derdim de olmayacaktı. Ama nereden bilebilirdim ki lisede her günümün ayrı bir olayla geçeceğini...

Okulda DenemeyinizHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin