ESNAF SARAYI

32 7 2
                                    

Herkes en az bir kere, geçtiğimiz yılı düşünüp "Ayyyy, geçen yıl ne kadar salakmışım!" cümlesini kurmuştur. İşte bu cümle, benim hayatımın özeti. İstisnasız her yıl böyle kendimden utanırım. Bir insan her sene saçmalıklarına saçmalık katabilir mi? Ne zaman duracak bu döngü? Sizi omuzlarınızdan kavrayıp, şöyle bir güzel sarsarak:

"Süeda, ne saçmalıyorsun sen yine?" diyecekleri yerde, söylediğiniz her şeye:

"Ooooo çok iyi fikir, hadi yapalım!" diyen bir arkadaş grubunuz varsa bu döngü asla durmuyor.

Sevde'nin peş peşe aldığı yurttan çıkmama cezaları hepimize tak etmiş, artık buna bir dur deme vaktimiz gelmişti. Hafta sonu hep beraber Sevde'nin yanında kalarak ona destek olacaktık. Gerekli izinlerimizi almak için Yeşim Hoca'nın yanına gittiğimizde:

"Biz Sevde'ye ödül değil, ceza verdik. Hiçbirinizi yurda sokmam!" cevabıyla karşılaştık.

Bizi tanıyan bilir. Biz hayırı cevap olarak kabul etmeyiz. Hemen bir plan daha yaptık. Madem biz yurda giremiyoruz, o zaman kimse giremeyecekti.

YURT İMHA PLANI

1- Esnaf Sarayına git.
2- Oyuncakçılardan bir sürü osuruk bombası al.
3- Bombaların kokusu yeterince öldürücü mü test et.
4- Yurttaki halıların altına bütün bombaları döşe.
5- Hepsini aynı anda patlat.
6- Kaç!

Bu dahiyane planı gerçekleştirmek amacıyla okul çıkışı Ulviye'yle hemen Esnaf Sarayı'na koştuk. Esnaf Sarayı, küçüklüğümüzün AVM'sidir. Alt katında bulunan pet shoplarıyla gönlümüzü fethetmiştir. Ayrıca bütün gereksiz alet ve edevatları bulundurmasıyla da alanında rakipsizdir.

Ulviye'yle girdiğimiz ilk oyuncakçıdaki bütün osuruk bombalarını topladıktan sonra sırada üçüncü adımı gerçekleştirmek kaldı. Boş bir yer bulup bombalardan birini patlattık. Kokmadı. İkincisini, üçüncüsünü... Derken hepsini patlattık ve hiçbiri kokmuyordu. Hemen başka bir oyuncakçıya girip iki tane daha osuruk bombası aldık ve test etmek için asansöre bindik. Bir kat aşağı inecek ve bu sırada bir tanesini patlatacaktık. Eğer kokuyorsa yukarı çıkıp birkaç tane daha satın alacaktık.

Asansöre biner binmez bombayı patlattık. Bu meret şişti, şişti ve şişti lakin bir türlü patlamıyordu. Tam asansör durmak üzereyken BAM! Bomba patlar patlamaz asansörün kapısı açıldı ve iki tane kadın bindi. Onlar binince biz de inemedik ve acı bir şekilde test etmiş olduk ki inanılmaz kötü kokuyordu. Kadınlar asansöre adımlarını atar atmaz neye uğradıklarını şaşırdılar. Biz de kokunun bizden kaynaklı olduğunu anlamasınlar diye burnumuzu tıkayıp
"Ay öldüm, ay bittim, bu koku da ne böyle?" triplerine girdik.

Bu sırada emektar Esnaf Sarayımızın emektar asansörü o kadar yavaş ilerliyordu ki sanki iki kat aşağı değil, magmaya iniyorduk. Yer yarıldı da yerin dibine giriyorduk. Sanki Söğütlüçeşme'den Avcılar'a gidiyorduk. Zavallı kadınlar önce kızardılar sonra morardılar en son hafiften yeşile dönmeye başladılar derken biri kokunun kaynağını çözmeye başladı.

"Ay bu üçüncü kattakiler çok pis, kesin onlar yapmıştır."

"Tabii canım, başka kimden beklenir zaten." 

Biz de çattık kaşları ablalarımızı onayladık bu sırada asansör durdu. Çok şükür ineceğimiz yere varmıştık.

"Höööghgggghh!" sesleriyle kendimizi dışarı attık. Kadınlar perişan, biz perişan. Hemen merdivenlerden yukarı çıkıp bombayı aldığımız dükkâna girdik.

"Abi bunlar kokuyormuş biz hepsini alıyoruz." Dükkân sahibi bizi şöyle bir süzdükten sonra iki tane parfüm getirdi.

"Alın şunları sıkının, leş gibi kokuttunuz ortalığı."

Koku üzerimize öyle bir sinmiş ki insanlar bize tiksinç bakışlar atıyor, abi kepenkleri indirdi indirecek. Boşalttık parfümleri üzerimize bombaları alıp çıktık. Bir de o halimizle tramvaya binip evlerimize döndük. Bizden sonra tramvay kullanılamaz hale geldi. Arızalı tabelasını asıp karantinaya aldılar tramvayı. Öyle bir rezalet. O gün, o saatte benimle aynı tramvayda bulunan halkımızdan özür diliyorum.

Eve vardığımda Sevde'ye hemen bir mesaj attım "Biz bombaları aldık, siz yarın döşersiniz." Mesaja bak, FBI kapıya dayandı dayanacak.

Her ne kadar FBI radarına yakalanmasak da okulumuzun tripmatiği, FBI ajanlarına taş çıkartan Aybüke Hoca'nın radarına yakalanmıştık. Meğer Aybüke Hoca o gün misafir olarak yurtta kalmış ve Sevde ile beraber Sevde'nin telefonuna bakıyorlarmış. Zank diye karşısına böyle bir mesaj çıkınca da neye uğradığını şaşırmış tabii.

"Sevde, bu ne?"

"Hocam, Süeda saçmalıyor işte, ehe ehe ehe."

Aybüke Hoca yer mi bu numaraları? Başlamış Sevde'yi sıkıştırmaya. Sevde de kolay lokma tabii, hemen ötmüş. Aybüke Hoca'nın "Sizi mahvederim!" tehditleriyle bütün planımız suya düştü. Olan da asansördeki kadınlara oldu. Gariplerim bir hiç uğruna o kokuyu çektiler. Belki de bir daha asansöre binemediler. Kusura bakmayın ablalar, vallahi biz de mağduruz.

Elimizde bir çanta dolusu osuruk bombasıyla öylece kalakalmıştık. Bırakın patlatmayı, bir kişi osursa dahi kötü kokudan dolayı bizi suçlayacaklardı. Kantinde oturmuş, kara kara ne yapacağımızı düşünürken Nezaket'in yanımıza doğru geldiğini gördük.

"Planınız suya düşmüş, ehe ehe ehe." derken pat diye bomba dolu çantanın üstüne oturuverdi. Patır patır, çatır çutur bütün bombaların patlamasıyla "Allllalallaaaah!" nidalarıyla hepimiz kaçışmaya başladık. Öyle bir koku yayıldı ki lağım fareleri ellerinde mendiller, okulu bastı. Zılgıt çekerek fink atmaya başladılar. Okul üç gün tatil edildi.

Nezaket'i bir odaya kapatıp anahtarı yuttuk, osuruk kokusunu da parfümlerle bastırmaya çalıştık. Kokudan ayılıp bayılanları da:

"Tuvaletin boruları patladı herhalde, ehe ehe ehe." diyerek sakinleştirmeye çalıştık. Kendi kurduğumuz tuzağa düşmenin kitabını yazdık. Eeee ne demişler? Kılavuzu karga olanın burnu poktan kurtulmazmış.
      

Okulda DenemeyinizHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin