GÖLGE KARDEŞLİĞİ

141 17 0
                                    


Her Oyunun Bir Kuralı Vardır. Benim Kurallarımsa
Kuralsız Oynamaktır

Kış aylarından hiç haz etmem. Soğuk havadan, üşümekten nefret ederim. Elimde olsa kış uykusuna yatmayı çok isterdim. Şöyle üç ay bir güzel yatayım, beni havalar güzelleşince uyandırsınlar ne iyi olurdu. Kışın okulda da ekstra sıkılırdım. Hava güzel olunca bahçeye çıkıp bir şeyler yapabiliyorduk; ama bu soğukta ne yapacaktık ki? Dört duvar arasında tıkılıp kalıyorduk. Ama artık canımıza tak etmişti ve 11 arkadaş birlikte bir şeyler yapıp eğlenmeye karar vermiştik. Tabii bizim eğlence anlayışımız birazcık farklıydı.

Hepimiz okula elimizde Justin Bieber, One Direction posterleri, dünyanın en çirkin adamının fotoğrafı ve "Sen kalbimde batan güneş, ben yollarda çilekeş!", "Karayollarında değil senin kollarında öleyim!", "Otobanda sessiz bir hayat, seni sevende kabahat!" gibi kamyon arkası yazıların yazılı olduğu küçük kâğıt parçalarıyla geldik.

Dünyanın en çirkin adamının fotoğrafının üzerine "Kocan buna benzesin.", "Bu seni öpsün." gibi saçma sapan yazılar yazıp sağa sola yapıştırdık. Milletin dolabına koyduk, posterleri tuvaletlere astık. Kamyon arkası yazılarını ise bütün sınıfların öğretmen masasına bıraktık. Koridorlarda gelip geçenler bu yazıları ve fotoğrafları görünce gülüyordu. Okula hareketlilik gelmişti bir anda. Biz de boş bir uğraş bulmuştuk kendimize.

Yazdığımız kamyon arkası yazılarını, hocalar ilginç bir şekilde beğenmişti. Biz de bunun verdiği gazla daha çok kamyon arkası yazısı yazıp masalara koymaya devam ettik. Yalnız bir sorunumuz vardı. PDR'ci Yeşim Hoca'nın masasına kamyon arkası yazısı yerine yanlışlıkla üzerinde "Kocan buna benzesin." yazan, dünyanın en çirkin adamının fotoğrafını koymuştuk. Bunu, koyduktan yaklaşıp beş dakika sonra fark ettik. Fark eder etmez hocanın odasına koştuk, görmediyse hemen alıp çöpe atacak ve bu olay hiç yaşanmamış gibi davranacaktık; fakat iş işten geçmişti bile. Hoca elinde fotoğrafı tutuyordu. Dünyanın en çirkin adamının değil yandığımızın resmiydi bu.

"Süeda, senin kesin bir planın vardır. Şimdi ne yapacağız?"

Arkadaşlarım, bu gibi durumlarda hep ne halt yiyeceğimizi bana sorarlardı; fakat öğrenmeleri gereken bir şey vardı. Ben sonunu düşünmeden hareket ederim. Hatta hiç düşünmeden hareket ederim. Hatta beynimi sahibinden.com'da 0 km, hiç kullanılmamış diye satışa sunsam yeriydi.

Kısa bir sessizliğin ardından "Bir şey olmaz ya." dedim. Ama o bir şey olur. Her zaman olur, olmadığı olmadı. Fakat bu cümleyle bırakın arkadaşlarımı kandırmayı her seferinde kendimi de kandırmayı başarıyordum.

Zilin çalmasıyla hiçbir şey yaşanmamış gibi dersimize doğru yol aldık. Dersimiz sağlıktı ve sigaranın zararlarını anlatan kendi yazdığım bir skeci oynayacaktık.

Ben şeytan, İleyda melek, Uslu da kandırmaya çalıştığım saf çocuk rolündeydi. Kafama kırmızı bir taç takıp üzerime pelerin geçirdim. İleyda ise melek kıyafeti olarak annesinin gelinliğini giymişti. Bir gelinlik ancak bu kadar saçma bir sebep için kullanılabilirdi çünkü.

Dersin ortalarına doğru biz tiyatroya iyice dalmışken kapı çaldı ve nöbetçi öğrenci içeri girdi. Olaya karışan 11 arkadaş bir anda üç buçuk atmaya başladık.

Müdür yardımcısı, olayla aşırı alakasız olan Ayşe'yi yanına çağırmıştı. İşte şimdi gerçekten mahvolmuştuk. Bizim Ayşe, bırakın bir olaya karışmayı olayın bin kilometre yakınından bile geçmezdi. Bursunu kaybetmekten çok korkardı. Asla kıvıramazdı da tam bir doğrucu davuttur. Melda Hoca, olayla bir ilgisi olup olmadığını sorunca bizimki "Hocam, vallahi benim bir ilgim yok." diye başlayarak hepimizin ismini saymış dökmüş. Ne var ne yok anlatmış. Bunun üzerine Melda Hoca, nöbetçinin eline hepimizin isminin yazılı olduğu bir kâğıt tutuşturup bizim sınıfa yollamış.

Okulda DenemeyinizHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin