Yüzleşme

13 2 0
                                    

Sabah, ilk iş olarak tayin dilekçemi vermeye gittim ama Fatih benden önce davranıp tayinini istemişti. Geç kaldığımı düşünerek bulduğum ilk sakin yere oturup düşünmeye başladım. Madem bitmesini isteyen bendim, gitmesi gereken de ben olmalıydım. Bu iş böyle olmazdı, bir şey yapmak lazımdı. Ne yapabileceğimi düşünürken Karaman yanıma geldi.

Karaman: Fatih...

Leşker: Biliyorum. Dilekçeyi geri çektireceğim, merak etme.

Karaman: Ona yurt dışından konsolos korumalığı teklifi gelmişti. Düşünmek istedi, dün sabah kararını vermişti. Kabul edeceğim, diye mesaj atmış bana.

Fatih'in yalan söylettiğini düşündüm ama sonra mesajı görünce... Karaman'ın söyledikleri doğruydu. Dün gece ben ayrılmasam o zaten benden ayrılacaktı. Ne tekliften haberim vardı ne de benden ayrılacağından. Ona bir şey demeye hakkım var mı, bilmiyorum ama böylesine büyük bir konuyu benimle konuşmalıydı. Kendimi buram buram suçluluk denizinde boğulmaya mahkum etmek üzereydim ama neyse ki Karaman tüm gerçekleri anlattı. Hatta masadan kalkıp peşime düşmesi de gideceğini söylemek içinmiş. Ben de neler düşünüyordum!

Şimdi terk eden kim, terk edilen kim? Asla gitmeyeceğini söyleyen herkes bir gün gitti. Lanetli gibi kime dokunsam kaçırdım yanımdan. Baba bildiğim şefim şehit oldu, abim kilometlerce uzağa gitti, Fatih... İnsanlar, her haltı yapıp suçu da hayata atıyorlar. Başka şartlarda karşılaşsaydık falan. Fasa fiso o işler. Hayat değil, bizler suçluyuz. Tutamayacağımız sözler veren de biziz, tutulmayacağını bilerek o sözlere inanmayı seçen de. Yetimhane kapısına bırakılmış çocuk gibi hissediyorum çünkü ailem alabora oluyor: Kimi ölen, kimi terk edip giden ailem. Hiç gitmeyeceğine körü körüne inandığım bir ailem vardı bir zamanlar. Hayatım orta yerinden bilmem kaçıncı kez kırılmadan evvel inanırdım bu yalana. Ecelin kestiği biletlere diyecek sözüm yok ama keyfin kestiği biletlere kırgınlık yüklü hanemde. Kırılmak da neymiş! Kırılınca sevdiklerimi sevmekten vazgeçmiyorum ki!

Allak bullak olmuş bir zihinle eve gittim. Şubede durdukça herkes aynı soruyu soruyordu: iyi miyim. Ne hissedip nasıl olduğumu ben bile bilmiyordum ki! Velhasıl eve geldim işte. Apartman görevlisi de sanki pusuya yatmış beni bekliyor gibi yanımda beliriverdi. Bir şey olmasa beni niye kapıda karşılasın ki! Beklememi söyleyip gitti. Birkaç dakika içinde elinde bir zarfla geri geldi. Yine kim mektup bırakmıştı bana, hem de kapıcıyı posta güvercini yaparak! Fatih'in bırakmış olma olasılığı vardı; eğer o bıraktıysa okumadan yırtacak kadar sinirli, daha sonra okuyabilme ihtimalime karşın saklayacak kadar tedbirliydim. Bu tedbirin kaynağı başka da olabilirdi ama o seçeneği kulak ardı etmek işime geliyordu. Böyle böyle eve çıktım, zarfı açtım. Bir flaş bellek, bir de nottan başka bir şey çıkmadı. Notu okuyunca Fatih'in bırakmadığını anlayıp karmaşık duygular içine girdim. Fatih bıraksa daha az karmaşık olurdu. Beynim benimle alay ediyor olabilir miydi! Zarftan kime söz etmem gerekirdi ya da etmemem! Korumamı istedikleri şeyin içinde ne vardı, neyi koruyacaktım, korumamı isteyen adam neredeydi? Çıfıt çarşısına dönen beynimle bir karar vermeliydim ve hata yapamazdım. Bana yol gösterebilecek yegane kişi abimdi ama ona bahsetmem doğru olur muydu, bilemedim. Flaş belleği açabilsem neyin ne olduğunu anlardım ama o da şifreliydi. Abimi aramaya karar verip telefona sarılınca cevapsız çağrıları gördüm. Bir şey olmamış olsaydı bir kereden fazla aramazdı. Abimle konuşunca aynısından ona da gittiğini öğrendim. Bir şeyler oluyordu ve ne olduğunu çözmemiz gerekiyordu. Önce kamera kayıtlarından zarfı getiren adamın neye benzediğini buldum, sonra Rambo'dan birkaç günlük izin ve arabasını istedim. Gece yarısı -Ankara'da- abimin yanındaydım.

Görkem: Yenimahalle'ye götürürsek Yasin halleder.

Leşker: Aramızda, diyor. Diyor, demesine de şifreyi çözemezsek ne olduğunu anlayamayız. Yasin'i buraya çağır.

Leşker "Yorgunluğun Mutluluğu"Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin