Kelepçe

8 2 0
                                    

Sinan: Çevik kuvveti geri çektiler. Sadece çevik kuvveti değil, tüm birimleri ve askerleri geri çektiler. Bize çelme takanlar kim, başkanım?

Başkan: Kaymakam ile emniyet müdüründen ses çıkmadı. Emniyet müdürünü görevden el çektirdiler ama daha konuşmadı. Kaymakam da ortalarda yok, ekipler bulamamış.

Ferit: Başkanım, sizin gönderdiğiniz ekip olmasa şimdi hiçbirimiz yaşamıyor olurduk.

Başkan, destek ekip göndermişti de öyle kurtulduk. İstihbarat alır almaz ekibi yanımıza göndermiş. Memleketin her karışında hain barınabileceği gibi memlekete sevdalılar da olabiliyor. Zaten bu vatanı ya deliler kurtaracak ya deliler kurtaracak. Sevdasından deliye dönen meczubuz biz. Memleketin aşkı, kor oldu da yüreğimizde yangınlar çıkardı; içimizde çağlayan ırmaklar dahi dindiremez bu yangını. Gözlerinden okunur, okumayı bilene; sözlerinden anlaşılır, anlamını çözene.

İki hafta sonra...

Leşker: Yüzbaşı'm, şu ev mevzusunu konuşalım mı?

Sinan: Benlik bir şey yok, sen sıkıldıysan onu bilemem.

Meselenin sıkılmakla falan alakası yoktu da onunla kalınca sanki düzenini bozmuş gibi hissediyordum. Misafirliğin de bir sonu var neticede, böyle olunca adamın evine çöreklenmiş gibi oluyor. Zaten birkaç ev bakmıştım, geri dönüş bekliyordum. Böylesi daha iyi olurdu, yük olmaktan da kurtulurdum.

Sinan: Ne yük olması? Değilsin yük falan. Hem duvarlarla yaşamaktan bıkkınlık geldi. (...) Hayırdır bu saatte, siz kimsiniz?

O saatte kapıya ya alacaklı dayanır ya da dost. Dost olmadığı kesindi ama alacağı ne vardı, öğreneceğiz. Polis, bu saatte ne demeye kapıya dayansın ki! Ne alacak, kimi alacak? Polisi de kapımıza kadar getirecek ne yapmış olabiliriz, diyemiyorum çünkü neyin ne olduğunu ben de tam olarak bilmiyorum. Polis bir şey almaya gelmez, birini almaya gelir. Ben miydim alacakları, Sinan mı?

Başkomiser: Terörle Mücadeleden Başkomiser Sabit Karan. Sude Sine'yi tutuklamak için geldik.

Alacaklının alacağı belli oldu. Alacağı belli oldu da neden alacağı tam bir muamma. Polislerin, askerlerin suçsuz yere tutuklandığını hep duyardım da yaşayacağımı hiç tahmin etmezdim. Hayat, fragmanda ters köşe yapan bir senarist gibi sürekli şaşırtıyor. Tanıtımı, ön gösterimi olmayan bir senaryoyu yaşayıp gidiyoruz işte. Senaristi, oyuncusu, dekoru tek bir kişi olan doğaçlama bir senaryodan doğmuş filmden farkı yok hayatın. Varsa ailelerimiz, dostlarımız, düşmanlarımız; onlar, sadece filmimize eklenen başka filmler çünkü herkesin senaryosu kendine.

Başkomiser: Takın kelepçeyi.

Sinan: Başkanım açın şu telefonu.

Rütbesi benden düşük bir meslektaşım kelepçeyi taktı. Kelepçeyi takarken acıyarak mı yoksa mutlulukla mı baktığını anlayamadım. Ne fark ederdi, bilmiyorum ama o polisin ne düşündüğünü merak ettim. Soğuk demir bileğimi sarınca merakım da kuşların kanatlarına takılıp uçtu. Özgürlüğüme vurulan demirden sonra merak etmemin pek de manası kalmadı. Özgür değildim, pençesiyle düşmanı ezecek olan kartalın kanatlarını demire vurursanız kartal ölür. Özgürlüğünü çaldığınız bir kuşun yaşamaya devam etmesini bekleyemezsiniz. Her şeye rağmen evden çıkarken başım dimdikti. Yüreğim ezilmişti, suçsuz olduğumu bilsem de suçlu hissetmiştim. İçim ezilse de boynum bükülmez, bükülmedi. Hatta bileğime takılan buz gibi demire rağmen yüreğimdeki yangın katlanarak arttı.

Sinan: Ayakkabılarını getirdim.

Namussuz biri gibi yalın ayak, karga tulumba çıkardılar. Beni sürüklerlerken ne ayağımın yalınlığını ne de üstümü başımı düşünmemiştim. Ayağımın çıplak, üstümün kısa kol olduğunu bile Sinan gelip de postallarımı uzatınca fark ettim.

Leşker "Yorgunluğun Mutluluğu"Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin