Bursa'da bir sahil kasabasına gittim. Kimse tarafından, hiçbir şekilde bulunmamalıydım. Şehre yakın bir yerlerde olmalı ama şehrin göbeğinde olmamalıydım. Çok tatlı bir teyze evinin yanındaki kömürlük benzeri yapıyı kalabilmem için bana verdi. Yalnızlıktan hayıflanan Hayriye teyze kim olduğumu veya hastalığımı bilmiyor.
Onu ilk gördüğümde pazardan döndüğü için elinde poşetler vardı. Ben de hem yardım etmek hem de kalabilecek bir yer sormak için yanına ilişmiştim. O günden sonra bırakmadı beni.
Leşker: Hayriye teyze ekmekleri kesiyorum.
Hayriye teyze: Dur kızım, keserim ben şimdi.
Leşker: Bir hafta oldu, bitmedi mi misafirliğim?
Hayriye teyze: Kes haydi, ben de bunları götüreyim. (...)
Leşker: Bu çorbaya ne diyorlar?
Hayriye teyze: Benim torunlar "babaanne çorbası" derler ama özü "mısır çorbasıdır."
Leşker: Eline sağlık. Benim buralarda çalışabileceğim bir yer var mıdır? Malum kira ödemem lazım.
Bana kira falan sorduğu ya da söylediği yoktu ama kaldığım yerin bir bedeli olmalıydı. Hastalığımı pek düşündüğüm yoktu lakin insanların anlamaması gerekirdi.Hayriye teyze: Kira isteyen mi oldu? İş bulurum ama kirayı unutasın.
Leşker: Olmaz öyle. Vakti geldiğinde hallederiz, önce iş bulalım o zaman.
Hayriye teyze: Para falan istemem. Buranın gençleri zeytinlikte çalışırlar, bu zamanları.
Hastalığım ilerleyene kadar biriktirenildiğim kadar para biriktirmeliydim. O kadıncağıza yük olamazdım. Ayrıca saklanıyordum ve yer değiştirmem gerekebilirdi.
Ertesi sabah zeytinlikte çalışmaya başladım. Yeşil zeytin, dediğimiz zeytinin hasat işleriyle meşgul oluyordum. Eylül gibi işe başladım, kasımda da hasat zamanı sona erdi. Sonrasında yaklaşık iki hafta kadar da bakım işleriyle meşgul oldum ve artık dermanım iyice tükendi. Bir miktar para biriktirmeyi başarmıştım. Güç bela birkaç kuruş kira da veriyordum, Hayriye teyzeye.
Sabahları kahvaltıyı - zaten pek yiyecek iştahım olmuyordu- zeytinlikte herkesle birlikte yapıyor, akşam yemeklerinde ise Hayriye teyzeye eşlik ediyordum. Tarladan her dönüş vaktimde sofrayı kurmuş ve beni bekliyor oluyordu. Her şey böyle devam ederken ve ben, yavaş yavaş tarlada çalışmayı bırakacakken bir gün eve döndüğümde sofra kurulmamıştı.
Leşker: Hayriye teyze içeride misin? Ben, kurayım bugün; sen, dinlen biraz.
İçeri doğru adım attım ve bataklığımda birini daha boğuyordum işte. Bataklık, benim değildi; ben, bataklıktım! Yerde öylece yatıyordu, haraketsizdi. Nabzı yoktu: Dakikalarca kalp masajı ve suni solunum yaptım. Gücümün tükenmekte olduğunu hissetsem de bırakamazdım: bırakmadım. Azıcık olsa da nabzını geri getirmeyi başardım, kesik kesik de olsa nefesi de vardı. Kaç dakika uğraştım, bilmiyorum; kasabaya haykırışlarımı ise hatırlamıyorum.
" Okuduğunuz için teşekkür ederim. Umuyorum ki beğenmişsinizdir. Yazım ve noktalama yanlışlarım için kusura bakmayın."
" Hayriye teyze, yıllar önce cilt kanseri nedeniyle hayata gözlerini yummuş olan babaannem. Annemin yarısı, okul dönüşlerimin kurulu sofrası... Evlere şenlik, diye seslenirdi. Ben, merdivenleri tırmanırken geldiğimi anlardı. Ellerimle salatalık yedirip su verdiğim babaannemin oluk oluk kanayan yarasına tampon yaptım, aynı ellerimle. Durumu ağırlaşıp hastaneye kaldırıldığında ise hafta sonlarını dört gözle bekleyip ziyaretine gittim. Şuuru tamamen gidip hayaller görmeye başlayıncaya dek 'evlere şenliğim' dedi, bana."
"Tekrar okuduğunuz için teşekkür ederim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Leşker "Yorgunluğun Mutluluğu"
LosoweYok olan bir çocukluğun, gençliğin, hayatın acı dolu öyküsü. Yok olmuş bir hayatın Özel Harekât' la birleşmesi ve ufacık bir kız çocuğunun başına gelen kötü olaylar silsilesinin yaşamına bıraktığı derin izlerin içinden gelen Cennet Kokusu. "Mermiler...