Çizikli Soluk

12 2 0
                                    

Dört gün sonra cezaevine döndüm. Her şey kaldığı yerden devam etti: hakaretler, küfürler, itip kakmalar... Cezaevine döndükten bir sonraki gece kabusla uyandım. Kendiliğimden de uyandığım söylenemez. Adını bildiğim, birkaç kelime ya konuştuğum ya konuşmadığım Alya uyandırmıştı beni.

Alya: Sessiz ol. Bunu şef gönderdi.

Bana uzattığı kağıdı aldım. Koğuş zifiri karanlık değildi, az da olsa gelen ışıkla nottakileri okudum. "Unutma; hayat, bizleri acıtarak sınar." Şef ile aramızda bir köprü görevi gören bu cümleyi, onun öldüğünü sanırken okuduğumda bu kadar çok karşılaşacağımı bilmiyordum ama şimdi şefin gönderdiği herkesten bu cümle çıkıyor. Sinan, Yaşar ve şimdi Alya... Sanki beni korumak için türetilmiş bir cümleydi bu. Zihnimin bir köşesinde, farkında dahi olmadan bir süre bu cümleyi düşünüp durdum. Daha birçok şey düşünerek ve yaşayarak iki ayı geçirdikten sonra ilk duruşmama çıktım. Sonuç değişmedi, tutuklu yargılama emri devam ettirildi.

Nalan: Kürkçü dükkanına döndün demek.

Leşker: Gerçekten sizinle uğraşamayacağım. Rahat durun da iki gram uyuyayım.

Nalan: Ama sen yine olay çıkarıyorsun, dayak yemek istiyorsun.

Leşker: Kendinize uğraşacak daha yararlı şeyler bulsanıza!

Cezaevine girdikten dört buçuk ay sonra ikinci duruşmam oldu. İkinci duruşmada da sonuç değişmedi, tutuklu yargılanmaya devam ettim. Altı ay sonra üçüncü duruşma, dokuz ay sonra dördüncü, on ay sonra beşinci ama sonuç hala değişmedi: Tutuklu yargılanmaya devam ettim. Bizimkiler on aydır delil bulmak için her yeri didik didik arıyorlar. On ay boyunca geceleri şişlenmeye, bıçaklanmaya, boğulmaya ve daha pek çok hapishane öldürme tekniğine maruz kaldım ama ilk geceki olaydan sonra hiç ağır yaralanmadım.

Yaşar: Müdür seni çağırıyor.

Yaşar abi, beni müdürün odasına götürdü. Koğuşların arasından, temizlenirken deterjan kokusuyla karışmış lağım kokusunun arasından, demirlere çarpıp büyük gürültüyle açılan asma kilitlerden geçerek müdürün odasının kapısında belirdik. İçeri girdiğimde selam verdim, müdürün buyruğuyla müdür masasının önündeki sandalyeye oturdum.

Müdür: Buraya daha yeni geldiğimi biliyorsundur herhalde.

Leşker: Evet, biliyorum.

Müdür: Geldiğimden beri bazı duyumlar alıyordum ama cızırtılı duyumlardı bunlar. Son birkaç haftadır ise gayet berrak şeyler duymaya başladım.

Leşker: Neler duydunuz tam olarak?

Müdür: Mahkumlar bir isyan hazırlığında. Bu isyanı önleyemezsek yaklaşık on aydır yapamadıklarını yapacaklar.

Müdür'ün Ferit'le tanıştığını, isyan planını, isyanın diğer ve asıl kurbanı Yüzbaşı Çelikkol'u... Bilmem gereken ne varsa bu konuşmadan sonra biliyordum. Konuşma sırasında Yüzbaşı Çelikkol'un da aramıza katılmasını rica ettim. Bu güvensiz ortamda bir şekilde birbirimizi tanımayı hallettikten sonra isyan hazırlığından ona da söz ettik.

Yzb. Çelikkol: Mahkumlar arasında bir hareketlilik var. Kaynağınız sağlam, değil mi?

Müdür: Sağlam. O konuda şüpheniz olmasın.

Yzb. Çelikkol: Çok gençsin, seni neden öldürmeye çalışsınlar?

Leşker: Orası gizli bilgi ama dışarıda birilerinin canını sıktım, diyebiliriz.

Yzb. Çelikkol: Bir gün anlarız seni de. Şimdi öncelikle bir plan yapmamız lazım.

Müdürün bağlantısından öğrendiğimiz bilgiye göre kıyametin kopmasına üç gün vardı. Üçüncü gece, gece yarısı olduğunda isyan başlayacaktı. Dikkat çekmemek için o günden sonra müdürle görüşmedik ama o gün her şeyi harfiyen planladık. İsyandan bir gün önce Yaşar abinin getirdiği notla son kez temasa geçtik.

Leşker "Yorgunluğun Mutluluğu"Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin