Karaman'ın yaptıklarının sebebini öğrenecektim ama önce liderimizi son yolculuğuna uğurlamamız gerekiyordu. Şefin naaşını şubede yaptığımız törenle memleketine gönderdik. Asıl törenin memleketinde yapılacak olmasına rağmen şubenin önü insan doluydu. Çevre köylerden, ilçelerden, oradan buradan onlarca insan gelmişti. Memleketinde yapılan törende ise halkı sığdıramamışlar alana. Severdik, sevilirdi, severdi... Di'li geçmiş zaman kullanmak hançer olup ellerimi kesiyor. Öyle işte, bu dünyadan bir Özgür Çelik geçti.
Çelik Pençe
Bir dağın yamacında yanı başımızda
Günün karanlığında başımızın ucunda
Kanlı gecelerin sabahlarında sen vardın
Canımız eksildikçe can katardın
Uykumuz gelirdi omzunu uzatırdın başımıza
Yükümüz ağır olsa kendine alır sırtına vururdun
Adım adım bilirdin, karışlardın şu dağları
Haine, kahpeye inen pençe olurdun gerektiğinde
Bize ise kanatlarını açar sıcaklığını verirdin
Çelikten sanırdık bedenini kurşun sana işlemez
İnancın çelik gibiydi, ruhun özgür bir kuş
Bizi bize öğrettiğin günler olurdu hani
Kılavuz olurdun her birimiz şaşardık
Pusula sendin bilmeyenimiz yoktu
Şimdi kılavuz kayboldu, pusula buhardan
Kanat yok oldu, bedenin de topraktan
Sen yarıda kalmış bir deftersin artık
Bu defteri bizler tamamlayacağız
Çelik pençe artık bizler olacağız
Bunca vakit pençe sendin biz kanadın altında
Şimdi kanadın toprak altında bizler pençe başında
Leşker
Leşker: Şımarıklığımı yine yüzüme püskürtmeye mi geldin?
Karaman: Bilerek yaptım. (...)
Leşker: Abimden fırça yedin, Fatih suratını dağıttı. Değer miydi bunlara?
Karaman: Fatih, kardeşim; abin de üstüm. Fatih ile ilk kavgam değil, son da olmayacak. Biraz olsun başka bir şey düşünmeseydin kafayı sıyırırdın. Senin için yediğim iki yumruk, üç kelime azarın lafı mı olur!
Ailemi, bu denli ölüm riski taşıyan insanlardan oluşturmamam daha doğru olabilirdi ama buradaki bağı kendi öz anne ve babamda dahi yakalayamamıştım. Benim özüm olan herkes; kanı bozuk, soyu eksik, insanlığı yarımdı. Özüm olmayanlardan oluşuyordu benim ailem. Özüm olmayanlardan kastım, hiç kan bağım olmayan değil. Abim var, annemden yana kanım tutuyor. Abim haricinde aile bildiğim kimseyle de ufacık bir kan uyuşukluğumuz yok. Ben daha dünyanın şeklini öğrenmeden ailenin kan bağına dayanmadığını öğrendim.
Bu da benim ailemdi işte: dağ kanıyla, can bağıyla, gönül yoluyla bulduğum ailem. Doğuştan değil, sonradan edindiğim ailem. Evimden, ocağımdan sürüldüm ama gelip burada ev, ocak buldum. Yurdun, memleketin doğduğun yer değil; aidiyet duygusunu tattığın yer olduğunu da yine burada öğrendim.
Karaman: Bu arada Rambo seni çağırmıştı. (...)
Rambo: Operasyondayken şef verdi. İçine mi doğdu, n'olduysa?
Leşker: Vera'ya mı verilecek? Benden isteme, gözünü seveyim.
Rambo: Sana.
Bana ne demiş olabilirdi ki! Babamın bana yazdığı mektubu, yurttaki çocuklar yırtıp çöpe atmışlardı. Arayıp da bulamadığımda itiraf etmişlerdi ama iş işten geçmişti: Odanın çöpü boşaltılmıştı çoktan. Abimle tüm çöpleri didik didik arayıp bulamamıştık. Rambo'nun bana uzattığı mektubu alırken -nedenini bilmiyorum ama- o günü hatırladım. Mektubu aldım ama başta açamadım. Ağlamaktan mı korkuyorum, bilmiyorum. Yazdıklarının ağırlığını düşündükçe zihnimin karıncalandığını hissediyorum. Aklım bulutlanır gibi oluyor. Sakince okumak için eve gitmeye karar verdim. Evirdim, çevirdim, okumaya niyetlendim, okumaktan vazgeçtim... Tüm cesaretimi toplayıp önce zarfın başını yırttım, içinden kağıdı çıkardım. Bir de o kağıdı açsam mı açmasam mı, diye cebelleştim. Canhıraş mücadelemi eninde sonunda bitirip yazılara ulaştım. Hitap cümlesi yoktu, tarih de görevden bir gün öncesine aitti.
"Nasıl hitap edeceğimi bilemediğimden doğrudan başlıyorum yazmaya.
Bunu yapmam ne kadar etik, bilmiyorum. Açıkçası pek de umurumda değil. Az önce bir rüyadan uyandım. Saat şu an sabaha karşı beş suları. Rüyamda... Rüyamda şehit oluyordum, sen de vardın. Sen benimle gelmiyordun ama. Sana dönen namlular vardı etrafta, sen ölemezdin ve ben de buna izin veremezdim. Olur da böyle bir durumda kalacak olursak gözümü bile kırpmam! Seni Vera'm gibi severim. Sanırım bu mektubu okuduğuna göre ''sevdim'' demeliyim. Hişşt, üzülme! Babalar, evlatları için gerekirse canlarını da verirler.
Unutma: hayat, bizleri acıtarak sınar! Acılarımız sınavımızdır, onlarla yüzleşmemiz gerekir. Fazla da uzatmanın manası yok. Neden böyle bir şey yaptığımı da kısacık anlatayım: babanın yazdığı mektubu kaybettiğini anlatmıştın, bir de bu rüya... Hani saklamak istersen... Saklamak istersen kimse senden alamaz bu mektubu. Bilmiyorum, belki de çok cüretkar davranıyorum. Sen kimsin de bana bunları yazdığın mektubu bırakıyorsun, demenden de çekiniyorum aslında. Öyle söz etmezsin, biliyorum.
Kendini ihmal etme: Yemek falan aksatırsın sen. Şimdi de kocakarı dırdırına başladım sanırım. Uzun lafın kısası, Allah'a emanet ol!
Aslında buraya kadardı yazacaklarım ama az önce bana her şeyden kendini sorumlu tuttuğunu söyledin. Babalar, evlatları için yaşar; evlatları için can verirler. Bu son söylediğimi asla unutma! Seni daha evvel tanımak ve yaşadığın tüm o kötülüklerin önünde duvar olabilmek isterdim ama kısmet böyleymiş. Acıların içinde büyüyen güçlü bir kadınsın ve daha çok şey başaracaksın. Seni tanıdığıma çok memnun oldum, kız çocuğu.
İzin verirsen hitap cümlemi sona ekliyorum:
Kızım,
Kendine çok iyi bak, kız çocuğu."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Leşker "Yorgunluğun Mutluluğu"
RastgeleYok olan bir çocukluğun, gençliğin, hayatın acı dolu öyküsü. Yok olmuş bir hayatın Özel Harekât' la birleşmesi ve ufacık bir kız çocuğunun başına gelen kötü olaylar silsilesinin yaşamına bıraktığı derin izlerin içinden gelen Cennet Kokusu. "Mermiler...