Savaşın Tokadı

11 3 0
                                    


Şef: Şu an sıcak çatışma olan bir bölgeye desteğe gidiyoruz!

Mete Han: Kayış kopuyor yani.

Mahşer: Sizi bilmem de benim kayış hiç sağlam olmadı.

İsimsiz: Bilmez miyiz abi!

Alaca: Geçen görevde de koptun, gördük sonunu.

Mahşer: Hiç alakam yok.

Leşker: O konuda ben bile yarışamam abi seninle. Şef değerimi bil benim.

İsimsiz: Sen mi yarışamazsın?

Mahşer: Sen benimle yarışırsın, Leşker'im.

Koza: Yarışamaz.

Iska: Seninle? Abi imkanı yok.

Şef: Daha çömezken beş mermi yedi. Çömez dediğim de ikinci göreve çıkışı, tam çömez yani. Deliliği yaralanmasında değil tabii. Asıl deliliği yaralandıktan sonra dalağının alındığını öğrenip "Bir şey yokmuş." demesinde.

Mahşer: O en basiti şef.

Güle oynaya gidiyorduk göreve. Her ders, dersi kaynatan öğrenci olur ya bizim ekipte o görevi genelde Mahşer üstleniyor. O da olmasa ciddiyetten derimiz kurur. Trafo patlıyor gibi hissettiğimizi anlayınca hemen mevzuyu kaynatıyor. Bu kez nasıl olduysa konu benim yaptıklarıma geldi. Sıralıyorlar bir de! Dağa ilk çıkışımda rahmetli Aybüke'yi uçurumdan almaya yeltenişim, şubenin önünde İlyas'ı yumruklayışım, daha dün gece göreve katılmak için diklenişim, girdiğim kavgalar, görevde değilken sırf can sıkıntısından karıştığım olaylar...

Şef: Yaklaştık, hazırlanın! (...)

Rambo: Kapıyı kapat!

Kapıyı açar açmaz keskin nişancının görüşüne girmiştik. Yardıma gelip yardım istemek zorunda kaldık. Iska, çok uğraştı ama aracın içinde kısılıp kalmıştık. Hal böyle olunca desteğe geldiğimiz Jöh timinden yardım alıp keskin nişancıları imha ettik. Aracın içinden çıkmayı başardığımızda binanın içini patlayıcı döşediklerini öğrendik. Teröristleri alt etmeye uğraşırken bir yandan da binadaki patlayıcıları temizlemeye çalışıyorlardı.

Binbaşı: Şefim frekans iyi mi?

Şef: Gayet temiz.

Binbaşı: Bunlar her yere yayılmış durumdalar. Binada da patlayıcılar tespit ettik. EYP, bubi, C-4... Ne ararsanız mevcut ellerinde.

Şef: Duydunuz çocuklar. Patlayanı yakarım. Hadi Allah yardımcımız, Hızır yoldaşımız olsun.

Biz doğu tarafından girmiştik, batı tarafından saldırıya geçtiler. Şef; Rambo, Iska, İsimsiz ve Mete Han'ı alıp oraya takviyeye gitti. Attığım her adımda sanki patlayacakmış gibi hissediyordum.

Tahrip uzmanı şehit düşmüştü ve patlayıcı tespitini görevli iki kişi gerçekleştiriyordu. Alaca ile birlikte patlayıcı tespiti için iki askerle temasa geçtik. Teğmenden aldığımız bilgi, ilk katın temizlenmiş olduğu yönünde olunca görev dağılımı yaptık: İkinci katı bitirip son kata geçiyorlardı, üçü de biz temizleyecektik. Teğmen, duvarlara dikkat etmemiz konusunda bizi uyardı. Duvarları, zemini, dağı, taşı... Her yeri tuzaklamış soysuzlar.

Leşker: Burası sonradan eklenmiş gibi.

Uzun uzadıya uğraşıp gerildik ama sonuç elde var sıfır! Tuzaklandığını düşündürüp boş bırakmışlar. Her şey yetmiyormuş gibi bir de bu çıktı başımıza: sahte tuzaklar! Oyalama ve psikolojik olarak yıpratma stratejilerini nereden öğrendi bunlar? Adım adım, gıdım gıdım, yanıla bula ilerlerken en üst kattan -bir üst katımız- bir gümbürtü koptu. Bir fünye ateşlenmiş, bir tuzak işlevini yerine getirmişti. Üst kattaki patlamanın etkisiyle bir yerlere savrulmuştuk. Yarı baygın halimizle ne olduğunu anlamaya, düşüp kalkarak ayakta durmaya çalıştık bir süre. Ne olduğunu idrak edince hemen üst kata yöneldik. Öyle böyle yukarı çıkmayı başardığımızda gördüğümüz manzara karşısında sinirlerimiz boşalmıştı: kimimiz kusuyordu, kimimiz istemsizce ağlıyordu... Etrafta; hareketsiz yatan etten kemikten ama parça parça cesetler, kan kokusu... İrin kokuyordu, safra kokuyordu, yanık et kokuyordu. Envai çeşit koku geliyordu burunlarımıza. Midemi zapt edemiyordum. Bir tarafta bir ayak vardı, öte tarafta bir kol... Sağımızda belinden kopmuş bir beden, solumuzda kim olduğunu bile anlayamadığımız bir yüz...

Patlayan bombanın ve gördüklerimizin etkisinden kurtulabilecek gibi değildik. Bir iki kişi gelip bizi kendimize getirdi. Anlamlandırmaya yetecek kadar süre yoktu çünkü patlayan bombadan sonra kalan tüm patlayıcılar aktive olmuş. Bir dakikadan biraz fazla süremiz vardı, tahliye için. Parçalanmış bedenlere ne olacaktı! Şokta kalmaya bile vakit bulamamıştık, herkes birbirini sırtlandı ve binanın çıkışına çarçabuk vardık. Çıkışa vardık da çıkamadıktan sonra bir işe yaramıyordu.

Iska: Son yirmi!

"Şehitlerimizi ortaya alın. Yarıyoruz!"

Bunu kimin dediğini hatırlamıyorum ya da belki de o an bile bunu anlamadım ve hiçbir zaman da bilemeyeceğim. O binadan bana kalan tek hatıra midemi zapt edemediğim o manzara oldu. Bir film sahnesi, bir fotoğraf karesi gibi zihnime kazınan o odacığı asla unutamadım. Parçalanmış bedenler, kopup savrulmuş uzuvlar...

Binadan çıktıktan sonra kendimizi mevziiye atamadan bina toz duman oldu. O operasyonda Binbaşı Ahmet Fırat ve dört askerini şehit verdik. Diğerlerini bilmem ama benim de ruhum bir nebze öldü orada. Bir nebze eksildim o binada. Bir parça ölümü bıraktım o tuğlalarda. Nasıl bir savaşta olduğumuzu biliyordum ama orada bir kez daha tokadını yedim savaşın. 

Leşker "Yorgunluğun Mutluluğu"Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin