Mu kıtasının yükselmesi ve kıtaların hareketleri sonucunda Portekiz'in bütün kıyı kesimleri sular altında kalmış ve Portekiz kıyıları Braga, Porto ve Lisbon gibi şehirlerden çok daha ileriye giderek Villa Real, Viseo ve Evora gibi şehirlere kadar ulaşmıştı. Suların bu denli yükselmesiyle birlikte Portekizliler bütün hazırlıklarını bu yeni kıyı şehirlerinde yürütmeye başlamışlardı. Bu yeni kıyı şehirlerinden biri olan Villa Real'de son beş gündür Portekiz halkının anlam veremediği hummalı bir çalışma yürütülüyordu.
Bunun nedeni ise diğer devletlerin halen daha kimi klonlayacakları sorunuyla uğraşmaları ve bütün dikkatlerini bu sorunun üzerine vermelerinden ileri geliyordu. Portekiz'in ise artık böyle bir sorunla uğraşmasına gerek yoktu, çünkü Portekiz bu işi beş gün önce hallederek, yeni liderleri olacak olan kral I.Manuel'in klonlama işlemlerine başlamışlardı ve bütün dikkatlerini savaş hazırlıklarına vermişlerdi. Bundan dolayı Portekizliler hiç ara vermeden, dinlenmeden hummalı bir şekilde çalışıyorlardı.
Portekiz başkanı Jorge, yüksekçe bir tepeden, 200 metre ilerideki rasathanede üretilen ahşap gemilerin suya indirilişlerini kuş bakışı seyrederken hemen sağ tarafında bulunan, yıllardır giyilmekten ve yıkanmaktan rengi solmuş, beyaz üniformanın içinde kendine has dik duruşuyla elleri arkada beklemekte olan Oramiral Renato'ya dönerek "Amiral şu ana kadar kaç gemi üretildi," dedi. Amiral arkasından bağladığı ellerini çözdü ve iki yanına saldıktan sonra "280 sayın başkanım" dedi. Başkan "Hazırlıklar bittiğinde toplam kaç gemimiz olacak." Amiral "Sayın başkanım toplam gemi sayımız 320 olacak, bunlardan 315 tanesini ahşap gemiler oluştururken, 5 tanesini ise 3. Dünya savaşından kalma zırhlı gemiler oluşturacaktır." Dedi. Portekiz başkanı şaşkınlığını ve bu şaşkınlığıyla gelen merakını gidermek için tekrar amirale dönerek "Amiral bu demir yığını gemileri nasıl hareket ettirmeyi düşünüyorsunuz" dedi. Amiral "Biraz eskiye dönerek bu gemilerimizi geliştirdik sayın başkanım." Başkan "Biraz daha açarak anlatırsan sevinirim, çünkü halen daha benzinin ve benzeri yakıtların üretilmediği bir dünyada bu gemileri nasıl hareket ettireceğinizi anlamış değilim." Amiral "Bu 5 gemiyi buharlı gemilere dönüştürdük efendim. Yani buharla çalışacaklar ve filomuzun en sağlam parçalarına oluşturacaklar." Dedi. Başkan "Anladım amiral, umarım dediğin gibi olur ve bu gemiler su üstünde yüzmeye başarabilirler," dedi. "Peki amiral kadırgaların imalatı ne durumda." Amiral "Şu anda yapımı devam eden 70 kadırga var ve hemen hemen hepsi de bitmek üzere, bittiğinde ise toplam kadırga sayısı 180 olacak ve bütün bir ordumuzu mu kıtasına taşıyacak kapasiteye ulaşmış olacağız sayın başkanım," dedi. Başkan memnuniyetini belli edercesine "Güzel" diyerek arkasına döndü ve moloz kırıntılarının üzerinde attığı adımlarından çıkan cart curt sesleriyle ağır ağır yürümeye başlarken amiralle ve diğer heyet üyeleri de başkanın ardından hiç konuşmadan yürümeye başladılar. Bu 15 dakikalık sessiz yürüyüş önceden bir sağlık ocağı olan tek katkı bir binanın bahçe kapısının önünde son bulurken, başkan hemen ardındakilere "Beyler dağılabilirsiniz, amiral siz benimle gelin," dedi. Amiral dağılan grubun arasından sıyrılarak başkanın ardından yüksek zeminli tek katlı binanın beş basamaklı merdivenlerinden çıktı ve başkanla birlikte kendilerini selamlayan nöbetçilerin arasından binaya giriş yaptılar.
Başkan, ardından gelen amiralle birlikte sola döndü ve koridorun sonundaki odanın önüne geldiler. Kapının hemen önünde nöbet tutan asker, tek kanatlı kapıyı sonuna kadar açarak kenara çekildi. Başkan açılan kapıdan, zifirinin hakim olduğu odaya girdi ve odanın hemen ortasında bulunan, üstü kırmızı bir perdeyle örtülü, dikdörtgen formlu fanusun önüne durdu ve kırmızı perdeyi sağ eliyle tuttuğu gibi, küçük bir esinti oluşturacak şekilde fanusun üstünden çekti. Başkanın perdeyi çekmesiyle birlikte odaya içi sıvı dolu fanustan mavi fosforlu bir ışık yayıldı ve zifiri karanlık oda birden aydınlanıverdi. Yüzü mavi fosforlu ışıkla aydınlanan amiral, şaşkın bakışlarıyla fanusun içinde ağır ağır, uzaydaymış gibi süzülerek 365 derece döne döne hareket eden I.Manuel'e baka kaldı.
Başkan, odaya mavi fosforlu ışıklar saçan cam fanusun etrafında dönerken, bir yandan çıplak bedeniyle suyun içinde süzülen I.Manuel'e bakıyor, bir yandan da amirale bir şeylerde anlatıyordu. Başkan fanusun etrafında 365 derece dönüp amiralin yanında durdu ve I.Manuel'i gösterip kısık bir sesle "Çok garip amiral, şuanda boş silahlarımızı mermi dahi üretemezken, bir kral klonluyoruz, gerçekten de çok garip" dedi ve amiralin onaylayan homurtularının ardından sözlerine devam ederek "I.Manuel'in karnındaki kordonu görüyor musun, onu yeni doğmuş bir ineğin göbeğinden aldık, şu içinde yüzdüğü sıvıda amniyon sıvısıdır, onu nasıl elde ettiğimizi bilmesen daha iyi olur," dedi ve kordonun bağlı olduğu fanusun hemen üzerindeki oval küçük bir akvaryumu göstererek "Sevgili kralımızı da bu küçük akvaryuma doldurduğumuz sıvılaştırılmış besinlerle besliyoruz," dedi. Amiral fanusun bir orasını, bir burasını, oradan da fanusun içinde süzülen kralın çıplak bedenini bakarken "Yani burada yapay bir anne karnımı oluşturuldu" dedi. Başkan "Aynen öyle" Amiral "Sayın başkanım yanılmıyorsam klonlama işlemlerini beş gün önce başladık, ama şu anda bu fanusun içindeki kişi, bi 15-20 yaşlarında gözüküyor, nasıl oluyor da bu kadar hızlı büyüyebiliyor" dedi. Başkan "Büyüme hormonlarını karanlık ortamlarda bazı takviye edici maddeler ile yüzlerce katına kadar çıkartabiliyoruz. Böylece bir klon, hemen hemen bir günde 3-4 yaş kadar büyüyebiliyor," dedi. Amiral fanusun içinden yayılan mavi fosforlu ışığı işaret ederek söze girdi ve "Sayın başkan az önce karanlık bir ortamdan bahsettiniz ama bu fanusun içinden ışık yayılıyor ve ayrıca elektriği nerden buldunuz da bu ışığı yakabildiniz," dedi. Başkan söze girerek "Yani zifiri karanlık bir ortamda gelişimi görebilmenin tek yolu ışıktır diye düşünüyorum. Şimdi sormak isteyebilirsin, bu ışık yerine pencereleri niye açmıyorsunuz diye, aaa şöyle ki sevgili amiral, odanın içindeki ışığı minimum seviyeyi indirgemek için pencereleri de duvarla ördük" dedi ve yutkunduktan sonra "Şimdi gelelim 2. Sorunuza, elektriği nasıl bulduk. Elimizde halen daha sağlam olan birkaç jeneratör vardı ve onları da bir kaç rötuşla çalışır duruma getirdik, yakıtı da, 3. Dünya savaşında hurdaya dönmüş araçların depolarında kalan son bir kaç damla yakıtlardan elde ettik, ampulü de gelecek olursak, onu da bir arabanın sis farından aldık" dedi. Amiral başkanın sözlerini hiç dinlemiyormuş gibi, I.Manuel'in sapsarı yüzüne bakarken "Peki istediğimiz yaşta uyandırabiliyor muyuz" dedi. Başkan, sağ elini amiralin yıldızlarla dolu omzuna atarken "İstediğimiz yaşta uyandırabiliyoruz," dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KRALLARIN SAVAŞI MU
Historical FictionGeçmişin karanlıklarını, başarılarıyla, zekalarıyla ve yetenekleriyle aydınlatan, insanlık tarihinin çok farklı zamanlarında hüküm sürmüş krallar, 22. Yüzyılın ilk çeyreğinde gerçekleşecek olan 4. dünya savaşında aynı mekânda, aynı zamanda bir araya...