TÜRKİYE

4 0 0
                                    


  Fatih Sultan Mehmed Han, demir duvarlarla çevrili odasının köşesinde, bağdaş kurarak oturduğu yer minderinden kalktı ve ellerini arkasında birleştirdiği gibi, tesbih çekerek volta atmaya başladı. Sultan Mehmed, bu küçük odasında beş adım ileri beş adım geri volta atarken, kapının iki kez çalınmasıyla birlikte adımlarını frenledi ve "Gel" dedi. İçeriye girenin Timur olduğunu görünce tekrar volta atmaya başlayarak "Dinliyorum," dedi. Timur, sultanın üzerindeki simsiyah kıyafetlerin, atılan her adımla birlikte dalgalanışını seyrederken, ürkekçe bir sesle "Sultanım, gözcü gemilerimiz kuzey doğu yönünden filomuza yaklaşmakta olan beyaz bayraklı bir gemi tespit etmişler," dediği anda sultan adımlarını tekrar frenledi ve gözleriyle Timur'a devam etmesini söyledi. Tekrar söze giren Timur "Ve gözcülerimiz hiç vakit kaybetmeden bu beyaz bayraklı gemiyi almışlar. Gemide dört Amerikan askeri tespit edilmiş. Bu dört kişiden ikisi subay, ikisi er olduklarını ve bu iki subaydan daha yaşlı olanı oramiral rütbesinde Amerikan filosunun komutanı olduğunu belirtmiş. Ve bu oramiral rütbesindeki kişi ise buraya sizinle elçi sıfatıyla görüşmek için geldiğini söylemiş sultanım," dedi soluklanarak.

  Sultan gayet sakin bir ses tonuyla "Şu an neredeler" dedi. Timur "Gözcü gemilerimizde, gözcü gemilerimiz ise şu an hemen yanı başımızdalar" dedi. Sultan "Şu elçiyi bi dinleyelim bakalım, bize tatlımı getirmiş, acımı" dedi ve hemen ardından söze giren Timur "Sevgili sultanım, eğer kabul buyursanız, general Muzaffer bey sizin yerinize bu elçiyi dinleyebileceğini ve böylesinin sizin can güvenliğiniz için daha iyi olacağını iletmemi istedi," dedi ve Sultanın sert bit tavırla "Elçinin üst aramasını yapın ve bana yollayın," demesiyle birlikte sultanı selamlayarak odadan çıktı.

  Sultan, Timur'un odadan çıkmasıyla birlikte, yerden üç basamakla yükseltilmiş, oyma işçiliğiyle bezeli tahtını oturdu ve elçinin hangi amaçla geldiğini merakla düşünmeye başladı. Sultan elçinin bir anlaşma yapmak için geldiğini tahmin ettiği sırada, kapısı iki kere çalındı ve o ahenkli sesiyle "Gel" dedi. Demir yığını kapının çığlık atarak açılmasıyla birlikte içeriye, iki iri muhafızın ortasında Oramiral Robert girdi. Robert bakışlarını yerdeki kilimin üzerinden ayırmadan belden eğilerek sultana selam verirken sultanda muhafızlara çekilmelerini söyledi. Amiral, gözlerini yerdeki kilimin bordürlerine işlenmiş eli belinde motiflerinden aldı ve sultanın sert ve kemikli çehresine tamamlayan kemerli burnunun her iki yanındaki kahverengi gözlerine kaçamak bakışlarla bakmaya çalışarak "Sevgili majesteleri öncelikle kendimi tanıtmak isterim müsaade buyurursanız," dedi ve tok sesiyle söze giren sultan "Buyurmam," deyince amiral sözlerini titrek sesiyle devam ederek "Emirleriniz başım üstüne majesteleri, doğrudan buraya geliş amacımdan başlasam daha doğru olacak sanırım" dedi "Sevgili ekselansları, buraya geliş amacım, başkanımız George Washington'un dostça olan mesajını siz değerli ekselânslarını iletmektir." diye devam ederken doğrudan söze giren sultan "Ne savaşta ne barışta, hiçbir ülke hiçbir ülkeyle dost olmaz, olsa olsa karşılıklı çıkar ilişkisi olur." dedi. Oramiral, sultanın dudaklarından sert bir şekilde dökülen bu sözlerin ardından eveleye geveleye tekrar söze girdi ve "Düşman tek, düşmanın düşmanı çok ve bizler bu düşmanın düşmanları olarak, çaresizce çıkar yolları arayan devletler olarak dost olmak zorunda olduğumuzu düşünüyorum ve ayrıca dostluğumuzu göstermek için üzerime hiçbir silah almadan, bu misyonu gerçekleştirebilmek için bu sefere çıktım ekselansları," dedi.

  Sultan yer yer yükselen tonlamalarıyla "Amiral, buraya gelirken, filomdaki yüzlerce gemileri, bu gemilerin içindeki binlerce askerlerimi ve ellerindeki on binlerce kılıcı, yayı, kalkanı ve mızrakları gördünüz değil mi? Muhtemelen gördünüz. Ve ben ellerimde bulundurduğum bu silahların aynılarından, sizin de ellerinizde bulundurduğunu biliyorum, aynı şekilde Ruslarında, İspanyollarında, Portekizlilerinde, Almanlarında ellerinde bu ölüm kusacak olan silahların olduğunu biliyorum. Ve bu silahların hepsi Birbirimizi öldürmek ya da savunmak için kuşanıldı. Şimdi söyleyin bakalım amiral, kim dostunu, bu kadar keskin hediyelerle karşılar. Bu kadar çok silahlanmanın nedeni birbirimize olan güvensizliğimizdir. Ve bu kadar silahların ve güvensizliğin olduğu bir ortamda dostluk olmaz, olsa olsa ortaklık olur," dedi... ve biraz daha konuştuktan sonra "Neyse amiral çok fazla kafa şişirmeye gerek yok. Söz sizde anlatın geliş nedeninizi" dedi.

KRALLARIN SAVAŞI MUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin