Dünya var olduğundan buyana, yaşamsal faaliyetlerini geleneksel yöntemlerle icra ederken araç olarak mızrağı, palayı, kılıcı ve zehirli okları hünerli elleriyle kullanan Afrika yerlileri, yüzlerce yıl sonra kendini sömüren bu devletlere karşı eşit bir şekilde savaşma imkanı bulmuştu. Bu seferki üstünlük Afrikalılardan yanaydı. Öyle ki bu savaşta kullanılacak silahları, Afrika yerlileri yüz yıllardır günlük ihtiyaçlarına karşılamak için kullanmaktaydılar. Ve bu günlük ihtiyaçlarını karşılamak için girdikleri kabileler arası savaşlarda edindikleri geleneksel tecrübelerini ve kabiliyetlerini ittifak kurarak düşmanın üzerine bir bütün olarak kusmak için birleşmişlerdi. Afrika'nın orta ve güney kısımlarındaki devletler ve kabileler tek bir vücut haline gelerek, yıllardır birbirlerinin üzerinde kazandıkları zaferlerini, bu sefer düşmanın üzerinde kazanmak için büyük Afrika ordusunu kurmuşlardı.
Afrika ordusu, savaşa hazırlık aşamalarında yeteneklerini de konuşturarak çok kısa bir süre içerisinde 3 bin gemi yaparak ve bu gemileri de 500 bin askerle doldurarak bütün devletlerden önce, mu kıtasına olan dalgalı yolculuklarına başlamışlardı.
Afrika ordusu Mu kıtasına sefer düzenleyen en renkli ordulardan biriydi. Öyle ki Afrika ordusunun gemilerinin güvertelerinde yolculuk boyunca, şenlikler, geleneksel danslar, ritüeller ve bütün bunları hareketlilik kazandıran davullar, borular ve daha nice geleneksel müzik aletlerinin tınısı eksik olmuyordu. Bütün bu müzik aletlerinin eşliğinde, gemilerin güvertelerinde, neşenin, aşkın, sevginin, hüznün, umudun ve coşkunun güçlü duygularını hissederek dans ediyorlar ve pasifik okyanusun enginlerini, bağışlarıyla ve çıplak ayaklarından çıkan zıplama sesleriyle yankılatıyorlardı.
İrili ufaklı gemilerin ve küçük kadırgaların oluşturduğu bu devasa filonun tam ortasındaki, burun kısmına eski bir kralın heykeli oyulmuş ahşap geminin güvertesinde tahtında oturmakta olan Afrika ordularının şefi, Mu kıtasını ufuk çizgisinde yayılan sislerin arasında belli belirsiz görmesiyle birlikte ayağa kalktı ve güverteye zıplayarak sağ elinde tutmuş olduğu 1,70 cm'lik asasını iki kere yere vururken sağ ayağıyla da tutturduğu ritimlerinin eşliğinde bağıra bağıra şarkısını söylemeye başladı.
"Eski topraklarımız geride, yeni topraklarımız beride,
ya can alarak alınacanak, ya da can verilerek.
Şimdi sıra bizde, yıllardır beyazdaydı,
artık beyazda olan güç, siyahta,
onlar kaybetti güçlerini, göklerden gelen kararla,
düştüler hepsi, çok övündükleri muasır medeniyetlerinden,
en aşağıya, nefretle baktıkları seviyeye.
Verildi bize bir şans, göklerden gelen bir kararla,
taçlandırın bu kararı büyük bir zaferle,
eşittir bundan sonra bizden üstün olanlar da bizlerle"
Afrika orduları şefinin sesi engin okyanusun atmosferinde yankılanırken, etrafında çember oluşturmuş erlerde, ellerinde tuttukları mızrakları gemilerinin tabanına vurarak şeflerini eşlik etmeye başlamışlardı. Ve aynı dans, aynı şarkı, aynı ritim iki dakikalık bir zaman zarfı içerisinde bütün gemilere yayılarak, bir domino etkisiyle bütün erleri büyüsü altına aldı ve erlerin hepsi üzerlerindeki, omuzları yarı açık kırmızı entarileriyle, ellerinde tuttukları bir insan boyu uzunluğundaki mızraklarıyla ve üzerinde zürafa, kuş ve aslan gibi hayvan kabartmalarının bulunduğu sırtlarındaki kalkanlarıyla zıplaya zıplaya dans ederek şeflerinin tınısını taklit etmeye başlamışlardı.
Afrika filosu, kıtaya iyicene yaklaştığı sırada bu mucizevi kıtanın falezlerinin tepesinden yükselen yeşilin tonlarını net bir şekilde görür olmuşlardı. Yıllardır yeşili hasret kalan şef, Mu kıtasının renklerini net bir şekilde görür görmez dansına yeni bir figür ekleyerek olduğu yerde, çivi gibi göğe doğru zıplamaya başladı ağızında tutturduğu ritimlerle birlikte. Şefin hemen ardından bu yeni figür yine bütün gemilere hızlı bir şekilde yayılmıştı ve bütün askerler altlarındaki gemileri sarsacak derecede hiddetli bir şekilde zıplayamaya başladılar. Afrikalarının bu çok renkli dansları, şeflerinin kanlar içinde yere yığılmasıyla son buldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KRALLARIN SAVAŞI MU
Historical FictionGeçmişin karanlıklarını, başarılarıyla, zekalarıyla ve yetenekleriyle aydınlatan, insanlık tarihinin çok farklı zamanlarında hüküm sürmüş krallar, 22. Yüzyılın ilk çeyreğinde gerçekleşecek olan 4. dünya savaşında aynı mekânda, aynı zamanda bir araya...