İSPANYA

3 0 0
                                    

  İspanyolların, haftalar süren karaya çıkma cabalarının sonucunda, her defasında fil ile mücadeleye girmiş karınca sürüleri gibi mağlubiyete uğramaları, büyük bir umutsuzluğa, moral bozukluğuna ve derin düşüncelere girmelerine neden olmuştu.

  Katolik krallar, günlerce hareket ettirilmeyen, el sanatının ihtişamıyla hareketlendirilen devasa ahşap gemilerini saran süslemelerin ortasında ağır ağır adımlarla güverteye çıktılar. Aynı ağır adımlarla geminin burun kısmına geldikleri gibi el ele tutuşarak, Mu kıtasının derinliklerinden göğe doğru yükselen dağların ardından kırmızı bir portakal gibi batmakta olan güneşin zayıf ışıklarına, kederle, umutsuzlukla ve belirsizliklerle bürünmüş derin düşünceleriyle seyretme başladılar.

  Kızıllığın içerisinde, karanlık birer gölge gibi görünen Katolik krallar, ellerini birbirlerine iyicene kenetlerlerken, Kastilya kraliçesi I. İsabel, ters çevrilmiş bir şarap kadehine benzeyen, turkuaz renginin üzerinde bitkisel süslemelerin bulunduğu kıyafetinden çıkan hışırtı sesleriyle, Aragon kralı II. Ferdinand'a döndü ve kralın omuzlarından topuklarına kadar inen kırmızı pelerininin yakalarını düzelterek "Ordularımızın kralı, benim ise yegâne sevgilim, bu dipsiz umutsuzluk kuyusundan kurtulmanı tavsiye ederim, çünkü bizim yönetimimizde 250 bin kişilik bir ordu ve İspanya topraklarında bizlerden zafer haberi bekleyen 3 milyon insan var." Dedi ve bal gibi dudaklarıyla kral Ferdinand'ın yanağına, kelebek kadar zarif bir buse kondurduktan sonra "Benim sana olan inancım tamdır sevgilim," dedi.

  Kral II. Ferdinand, kraliçe I.İsabel'e tebessümle karşılık verirken, kraliçenin hemen arkasından doğruca kendilerine doğru gelmekte olan beyaz bayraklı bir gemi fark etti. Kral, kraliçenin bir ahtapot gibi boynuna sarmış olduğu kollarını savurdu ve bu yabancı geminin gelmekte olduğu yöne doğru hızlı hızlı birkaç adım attı. Kral, doğruca üzerlerine doğru gelmekte olan bu geminin amacının ne olduğu anlamaya çalışırken, arkasından hışırtı sesleriyle süzülerek gelen kraliçe İsabel, sol eliyle kralın sırtını sıvazladı ve ardından "İşte bak, umudumuz geliyor sevgilim, beyaz bayraklı bir gemi, muhtemelen birileri anlaşma yapmak istiyor" dedi.

  Amiral Robert, rüzgarın nefesiyle koca bir adamın göbeği gibi şişen yelkenlerinin ittirmesiyle son sürat hareket ederlerken, üzerlerine doğru gelmekte olan iki gemi fark etti ve yüksek sesle "Yüzbaşı yelkenleri indirin," diye bağırdı. Amiralden emri alan yüzbaşı, aynı şekilde iki ere "Yelkenleri indirin," diye bağırdı. Üstleri kir pas içinde kalmış paspal iki er, emri alır almaz yelkenlerin iplerini çözmeyi koyuldular.

  Amiral Robert, yelkenlerin indirildiğinden emin olmak için arkasına baktıktan sonra tekrar yüksek tonla söze girerek "Yüzbaşı, beyaz flama sallansın," dedi ve yüzbaşı paspal erlerden kısa olanını işaret parmağıyla göstererek "Sen beyaz bayrağı al ve geminin burnunda salla" dedi. Kısa er titrek bir sesle "Emir anlaşıldı komutanım," der demez kamaradan beyaz bir bayrak aldı ve doğruca geminin burnuna gelerek, bizden size zarar gelmez, bizler buraya dost olarak geldik, dercesine elindeki bayrağı bir sağa bir sola çok seri bir şekilde sallamaya başladı.

  Amiral, yüzbaşı ve iki er, sağdan ve soldan kendilerine yaklaşmakta olan bu gemilerin içindeki adamların, kendilerine saldırmadan önce konuşma fırsatı vermelerini korkuyla beklemeye başladılar.

  İspanyol devriye gemilerinin sağlı sollu iki yanlarından kıskaca alırcasına yanaşmalarıyla birlikte kendilerine doğrultulan oklarla korkuları daha da arttı. General heyecanını ve korkusunu belli etmemek için vakur bir duruşla bağırarak söze girdi ve "Üzerimizde hiçbir silah bulunmuyor," dedi tehdit oluşturmadıklarını söyledikten sonra yine aynı vakur duruşu ve kalın tok sesiyle "Buraya başkanımızın mesajını kralınıza iletmek için geldik," dedi ve karşı taraftan bir cevap gelmesini beklemeye koyuldu.

KRALLARIN SAVAŞI MUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin