"3. Dünya savaşını bilmem ama 4. Dünya savaşının nasıl olacağını çok iyi biliyorum, taşlarla ve sopalarla" diye sözlerini bitiren dede, her tarafı yarılmış, yarıklarından otların fışkırdığı eski bir asfalt yolun karşısından birilerinin geldiği görerek, bu gelenlerin kim olduğunu, nereden geldiklerini, nereye gittikleri ve yanlarında kendilerini verebilecekleri bir kaç avuç unun olup olmadığı sormak için oturmuş olduğu çınar ağacının dibinden bastonundan destek alarak kalktı ve yola doğru yürümek için adım atarken "Kızım sen içeriye geç, beni orada bekle, ben beş dakikaya geleceğim" dedi. Aylan dedesini çok severdi ve her zaman da sözünü ikiletmeden yerine getirirdi ve şimdide dedesinin içeriye geçmesini söyledikten sonra, hiç soru sormadan, ikiletmeden doğrudan moloz taştan yapılma harabe evlerine doğru koşar adımlarla yöneldi.
Dede yolun kenarına vardığında bu gelen yabancıların iyicene yaklaşmasıyla birlikte çok uzun bir yoldan geldiklerini anlamıştı. Çünkü bu yabancılar, atlarının bacaklarında kendilerini taşıyacak güçlerinin kalmadığından dolayı atlarının sırtlarından inmişler ve atlarının dizginlerini çekerek yürüyorlardı.
Grubun en önünden yürüyen beyaz atın sahibi, grup Şefine adıyla seslenerek "Timur şu karşıda bekleyende kim, yoksa bize karşılama töreni mi düzenlemişler," diye kötü bir espri yaptı, espri o kadar kötüydü ki bırakın gülmeyi hiç kimse tebessüm bile etmemişti. Timur bu espritüel kişiye "Dur bakalım, birazdan kim olduğunu anlarız," diye cevap verdikten sonra iyicene yaklaştıkları bu yaşlı adamı uzaklardan süzmeye başladı.
Grup, bu yaşlı adamın tam önüne geldiklerinde dururlarken, yaşlı adam hepsine tek tek selam vererek "Nereden gelirsiniz, nereye gidersiniz oğullar" dedi. Timur "Haber vermekten geliriz bey amca," dedi. Dede hiçbir şey anlamayarak "Ne haberi." Timur "Senin hiçbir şeyden haberin yok mu bey amca, Ankara'ya da çok yakınsın halbusem, şimdiye kadar bu haberi duyman gerekirdi" dedi. Dede, hemen 200-250 metre arkasındaki hiçliğin ortasında kalmış harabe evini göstererek "Buralara kimse uğramaz oğul, bu sarı otlu toprakların üzerinde ben ve torunumdan başka kimse yaşamaz, gelenimde yok gidenimde, yani senin anlayacağın benim hiçbir şeyden haberim yok," dedi. Timur "Tamam dayı, şimdi beni iyi dinle, bugünden itibaren 40 gün doğumu say, 40. Gün doğumun şafağında ise külliyesinin karşısında bulunan ovada ol, artık baş komutanımız bellidir ve bu baş komutanımızla birlikte, bugünden itibaren 40. Gün doğumunun akşamında Mu kıtasına doğru sefere çıkmak üzere uşak limanına yayan olarak hareket edeceğiz," dedi ve artık dinlenmiş olan atının üzerine "Hadi sağlıcakla kal dayı," diyerek arkadaşlarıyla birlikte atladı ve tozu dumanı birbirine kata kata dört nala giderlerken arkada kalan dedeye bağırarak "UNUTMA DAYIII 40. GÜN DOGUMUUUU," dedi ve grubuyla birlikte tozların dumanların içinde gözden kayboldu.
Bu tozu dumanı birbirine katan adamların arkalarından şaşkın şaşkın bakmakta olan dede, aldığı bu haberle birlikte, heyecanlı heyecanlı, bastonunu gri tozlu toprağa saplıya saplıya, ayaklarını yerde sürüye süreye, tozu dumanı birbirine kata kata, yaşlı bedeniyle yalpalaya yalpalaya, harabe evine doğru koşmaya başladı. Dede evlerinin önüne gelir gelmez bu müjdeli haberi torunu Aylan'la paylaşmak için "Aylan, Aylan gel kızım dışarıya," dedi ve soluk soluğa çınar ağacının dibine oturdu. Aylan, dedesinin seslenmesiyle birlikte koşar adımlarla evden çıktı ve dedesinin boynuna arkadan sarılırken "Ne veydiler dede, yiyecek biyşeyler veydileymi?" Dedesi "Bak ben onu unuttum, ekmek, un isteyecektim neyse. Amaaaa sana çok daha mutlu olacağın bir şey getirdim," der demez, Aylan kollarını dedesinin boynundan çözerek hemen karşısına zıpladı ve o minicik ellerini dedesine doğru açarak "Ne getiydin bana dede," dedi. Dedesi yüzündeki ışık saçan nurla tebessüm ederek "Bu öyle bir şey değil Aylan'cım, bu elle tutulmaz ama yine de seni çok mutlu edecek bir şey," dedi. Aylan küçük yaşına rağmen dedesinin yüzünde patlayan heyecanı ve mutluluğu yorumlayarak, kendisine vereceği şeyin sadece bir haberden ibaret olduğunu anladı ve "Ama dede sende öyle biy anlatıyoysunki bende biyşeyler getiydin sanmıştım" dedi ve dudaklarının iki kenarını da aşağıya doğru küstüğünü belli edercesine büzerken, kollarını da göğsünde çiçek yaptı. Dede "Aaaa ama bu haber seni çok mutlu edecek güzel kızım," dedi. Aylan biraz sitemli bir şekilde "Neymiş bu beni mutlu edecek habey" dedi. Dedesi "Hani sana bahsettiğim bir kıta vardı ya" Aylan "Mu kıtası mı" dede "Ha işte o kıtaya gidiyoruz," dedi. Aylan "O kıtaya gittiğimizde benim yaşımda çocuklayda olacak mı dede?" Dede "Tabi olacak güzel kızım, hem de düzinelerce olacak, onlarla kırlarda yuvarlanacaksın, sobelemece oynayacaksın, top oynayacaksın, papatyaların örttüğü kırlarda yakalamaca oynayacaksın, sonra acıkacaksın, ben sana çeşit çeşit yemekler yapacağım onları yiyeceksin, sonra sana pasta yapacağım tatlı tatlı onu da yiyeceksin, sonra bir güzel tertemiz suyla duş alacaksın, hemen ardından rahat mı rahat yatağına yatıp mışıl mışıl uyuyacaksın," dedi ağızından bal damlayan sözlerle. Aylan "Pasta ne dede "dedi. Aylan'ın bu soruyu sormasından sonra dedesi normal sıradan şeylerin bile artık bilinmediği, çocukların bu küçük şeylerin hayalini bile kuramadıkları bu dünyadan tiksinirmiş gibi yüzünü ekşitti ve "Çok güzel bir şey," dedi üstün körü. Sonra Aylan diz çöktüğü yerden kalkarak, olduğu yerde zıplaya zıplaya iki eliyle dedesinin kolundan tuttu ve kendini doğru çekerek "Hadi gidelim dede ne bekliyoyuz," dedi. Dedesi "Dur kızım, hemen değil, zamanı var. 40 güneş doğumu sayacağız ve 35. gün doğumunda yola çıkarak 40.Gün doğumunda Ankara'ya varacağız, sonra oradan da hayaline kurduğun dünyaya gideceğiz." Dedi. Aylan dedesinin bembeyaz sakallarının tamamladığı ışık saçan çehresine bakarak "Oley oley oley "diye durduğu yerde havalara zıplaya zıplaya sevinirken mutluluğuyla da dedesini duygulandırdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KRALLARIN SAVAŞI MU
Historical FictionGeçmişin karanlıklarını, başarılarıyla, zekalarıyla ve yetenekleriyle aydınlatan, insanlık tarihinin çok farklı zamanlarında hüküm sürmüş krallar, 22. Yüzyılın ilk çeyreğinde gerçekleşecek olan 4. dünya savaşında aynı mekânda, aynı zamanda bir araya...