Bölüm Altı : Sokak Köpeği

2.4K 175 47
                                    

Hayat bana tahminen ne zaman gülerdi ya da şansım ne zaman dönerdi ?

Karşımda duran ve yeşil gözleri kinle parlayan, benim yaşlarımdaki çocuğun bakışlarına her ne kadar karşılık vermek istesem de gözlerimi yere diktim ve eskimiş ayakkabılarımı izlemeye başladım.

Adının Behzat olduğunu öğrendiğim kahvehane sahibi, ileride tamirhanenin sahibiyle konuşuyordu.

Tamirhanenin sahibinin oğlu ise ilk günden bana sebepsiz bir şekilde nefret duyan çocuktu. Aslında sebepsiz değildi . Nefretinin sebebi ırkçı bir şerefsiz olması ve benim de Doğu'dan gelen bir kürt olmamdı.

Şimdi tam karşımda bir arabanın kaputuna yaslanmış duruyordu .

Bakışlarını hissediyordum,bakmak istemiyordum.

Behzat abi ve yanında ondan biraz büyük duran adam yanımıza geldiklerinde iki yanımda duran ellerimi önümde birleştirdim.

"Ha anlatasun uşağum. Bu Behzat bir şeyler söyledi de bir de sen de hele. " Allah'ım bu Karadeniz ağzı bana niye bu kadar tatlı geliyordu ?

Gülümseyip kısaca kendimi tanıttım.

"Bengi ben abi. Ağrılıyım. İş arıyorum işte." Olabildiğince düzgün konuşmaya çalışıyordum. Dikkat çekmek bana pek iyi dönüşler sağlamayabilirdi.

"Ha Bengi uşağum. Ben de Behran. Şimdiiik bu da benim uşak. "Elini sallayıp adını bilmediğim yeşil gözlüyü işaret edince kafamı salladım.
"Bu soytarıyla birlikte çalışacasunuz. Para işini birlikte hallederiz. İstersen gün sonu veririm , istersen aylık.
Heç dert etme." Her dediğine kafamı sallarken birden sustu.

"Ha sen ne uysal uşaksun. Biraz da bu hoydanayı uslandur." Çok da temiz görünmeyen ellerini saçıma atıp bir baba edasıyla kısaca okşadığında gözlerimi yumdum. Babam da Boran'ı böyle severdi. Evin en küçüğü diye hep üzerine titrerdi.

"Ben gidiceem şimdik Bilge uşağum . Sen ha Bengi uşağa ne yapıp ne edeceğinu güzel güzel anlat." İkimize bakıp arkasını döndü ve Behzat abiyle birlikte tamirhanenin dışına çıktılar.

Onlar gözden kaybolduğunda ben de yolu izlemeyi kesip yeşilli çocuğa döndüm.

Çakmak çakmak olmuş yeşilleri baştan ayağa beni süzdü. Gözlerinde küçümser bir ifade oluştuğunda önemsememeye uğraştım.

Dudaklarımı ıslattım. Hafif titremem hâlâ devam etmesine rağmen sıcak susatmıştı.

"Su var mı?" diye kısık sesle sorduğumda gülmeye benzer bir ses çıkardı. "Var, bak şurada ." diye arkamda bir yeri işaret ettiğinde omzumun üstünden arkaya baktım. Bir tane sokak köpeği eğilmiş onlar için konulduğu belli olan tastan su içiyordu.

"Sokak köpekleri oradan içiyor." Gözlerimi yumup açtım. Kafamı aşağı yukarı sallayıp yutkundum.
"Tamam Bilge. Bana ne iş yapacağımı anlat. "

Sesimi olabildiğince soğuk tuttum çünkü ne kadar taviz verirsem o kadar ezeceği her halinden belliydi.

" Sen kimsin de adımı ağzına alıyorsun?"

"Ne diyeyim o zaman? Abi nasıl? Ya da şerefsiz ?" Kendimi tutamayıp hakaret ettiğimde yaslandığı kaputtan doğrulup iki büyük adımda aramızdaki mesafeyi kapattı ve elleri annemin ördüğü mavi kazağın yakasını buldu. Baş parmağının tırnağını boynuma bastırdı.

"Senin gibi terörist olacağıma şerefsiz olurum sokak köpeği. " Fısıldayarak konuşup hiddetini bastırmadan yaslandığım duvarda yakalarımdan tutup kendine çekti ve hızlıca geriye itti.

Sırtımdan gelen çatırdamayı önemsemeden bir kere daha ittirdiğinde boynumdaki elinden kurtuldum.
Canımı böyle yakabileceğini düşünüyordu ama
fiziki acı pek işlemiyordu. Hareket ettiğimde hafifçe yüzümü buruşturmaktan kendimi alamadım yine de .

"Defolup gideceksin. Babama da başka bir iş bulduğunu söyle. " Dibimdeki suratını çenesinden kavrayıp tüm gücümle sıktım. Hareketim onu afallamıştı .

"Bana bak. Kendi kendime geçinmeye çalışan 'zavallı' bir insandan fazlası değilim. Yeni bir iş bulur bulmaz siktir olup giderim. Beni rahat bırak . Şimdi bana ne yapacağımı göster. " Çenesindeki ve yanaklarındaki baskının etkisiyle öne doğru büzülen dudaklarında istemsizce gözlerimi dolaşırdım . Hem alt hem de üst dudağında solda üst üste duran iki kahverengi minik ben vardı. Bakışlarımı kaçırıp sıktığım çenesini yavaşça bıraktım.

Kimseye zarar vermek istemiyordum. Kaçıp geldiğim ve sığındığım memleketin asıl insanlarına bir şey yapmak da isteyeceğim son şeydi.

Derin bir nefes alıp gözlerine baktım. Hâlâ sinirliydi ama bana yapacağım işleri anlatmaya başladı. Üstünkörü bir şekilde anlattığı şeyleri dikkatle dinledim.

"Çayı sen hazırla. Etrafı da sen toplarsın gün sonunda. Araba tamirlerini ben hallediyorum zaten , bazen arkadaşlarım geliyor yardıma. Gelmedikleri zaman sen yardım edeceksin." Her dediğine yine kafamı sallıyordum. Önümde yürüyüp bana etrafı gösteren çocuk cevap vermediğimi fark edince durup arkasını döndü. Hemen arkasında olduğum için zamanı ayarlayamayıp bedenine çarpıp ben de durdum.

"Ulan sen beni dinlemiyor musun? " Dinliyordum.
" Yok, ne dinleyeceğim seni. Etrafı izliyordum." Yüzüme uzun bir zamandan sonra gerçek bir gülümseme yerleştirdim. Abimle de böyle dalga geçerdim. Şimdi tek fark abim de bana katılırdı ve bu böylece uzayıp giderdi. Yeşilli ise gözbebekleri alevlenen gözleriyle elini kazağımın yakasına attı.

Göz devirdim. Angut...Şakadan da anlamıyordu.

"Off Bilge, dalga geçiyordum. Dinliyorum seni." dedim.
Yakamdaki ellerini çekip 'hasbinallah hasbinallah' diye hamurdandı.

"Dalganı siktirme. Seninle aynı ortamda durduğuma şükretmen lazımken bir de laubalilik yapma. Hatta ne yap biliyor musun? " Kafamı ne anlamında sağa sola salladığımda sırıttı. "Hiç konuşma. Gel dediğimde gel, git dediğimde git. Ağzını açma bile. "

Ciddi mi diye yüzüne baktım. Öyleydi .

Kafamı aşağı yukarı salladım ve bir daha ne olursa olsun onunla muhattap olmamayı aklımın bir köşesine yazdım.

"Aferin sokak köpeği." Gözlerimi kapattım. Duymamazlıktan geldim.

Sırtımın acısı geçerdi ama dediği şeyler daha çok dokunuyordu bana. Bu sözlerin hissettirdikleri de geçer miydi?

Geçmez...

02.06.2022
12.28

YANGIN Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin