Bölüm On Üç : Gece Boyu

2.4K 162 33
                                    

Kanepenin üstünde yayılmış çıplak bedene dik dik bakmaktan kendimi alıkoyamadım. Herifin sülalesi rahattı anasını satayım. Sanki dövüp sövdüğü adamın evi değilmiş de kendi eviymiş gibiydi.

Isırıp bıraktığım poğaçayı,yerdeki çayımı almak için eğildiğimde alıp yemeye başlamıştı.

"Benimdi o."dişlerimin arasından konuştuğumda omuz silkti ."Artık benim oldu." deyip çeyreği kalan poğaçayı ağzına sokuşturdu.
Yanakları kocaman olmuştu,ağzında çeviremiyordu bile.

"Boğulacaksın.Git kendine çay doldur bari."

"Tch,çay sevmiyorum pek."dediğinde hayretle ona baktım.

"Sen Rizelisin. Nasıl çay sevmezsin?" Açık yeşili , loş odanın etkisiyle koyulaşmış ve laciverte bulanan gözleri dalgındı.

"Kahve adamıyım ben, fark etmedin mi tamirhanede de çay içmiyorum." Düşündüm, doğru söylüyordu.
Çay doldurduğumda hep bardağın biri geldiği gibi gidiyordu. Hiç dikkat etmemiştim.

"Hıı." Ağzımdan anlamsız bir mırıltı çıktı.

Ağzıma bir tane zeytin attım. Sızlayan çenemle zar zor çiğneyip çekirdeğini boş tabağın içine attım.

Günün yorgunluğu çökmüştü üstüme. Evin içini dolduran yağmurun sesi kulağıma ninni gibi geliyordu.

Tabakları ve bardağı mutfak lavabosunun içine bıraktım ve ellerimi yıkadım.

Halsizce koltuğa uzanıp ayaklarımı çiyan gözlüye doğru uzattım,sonra rahat edemeyip karnıma çektim.

Göz kapaklarım ağırlaşmıştı, yağmurun sesi kulağıma çalınmamaya başladı.

"Bengi, kalk git yatağına yat."Kısık gözlerimle ona göz devirmeye çalıştım. Zaten yatağımdaydım ben. Hatta sen de yatağımın üstünde oturuyorsun demek istedim.

"Şu an yatağımın üstünde oturuyorsun. " kısık sesimi çatıya değen damlaların sesi yutmuştu ama o duydu.

"Ne demek yatağının üstünde oturuyorum?" Derince oflayıp sırt üstü döndüm ve kafamı yastığa bastırdım.
Uykumu açıyordu şu an.

"Bak şimdi. Salağa anlatır gibi anlatıyorum. Bu üstünde oturduğun kanepe benim yatağım. Tanıştırayım mı?"

"Bengi burası küçücük."

"Yatak alacak param yok henüz. İlk fırsatta bi yatak edineceğim kendime ama şimdi sus. Uykumu açıyorsun." Elini ayak bileğime koyup önce sağ sonra sol bacağımı kucağına çekti.

"Seni hâlâ sevmiyorum ama beni evine aldığın için rahatsız rahatsız uyuma. Ayakların kucağımda dursun." dedi. Benim bir haftadır tanıdım Bilge bu kadar ince düşünecek biri değildi. Şaşırmıştım.

"Benim işime gelir. " dediğimde konuşmadı. Kirpiklerim birbirine yapışmış gibi açılmayan gözlerimi aralayıp ne yaptığına baktım.

Kafasını kanepenin sırtına yaslamış beni izliyordu.
Gözlerimi açınca gözlerini kaçırdı. Sağ ayak bileğimdeki gülümün üzerinden parmağıyla geçince minik bir kahkaha atıp bileğimi elinden kurtarıp tekrar kucağına bıraktım. İyi ki sadece ayağımı kaldırmıştım. Ani bir hareketle dikişli koluna zarar vereceğimi düşünüp daha sabit durmaya uğraştım.

"Ayak bileğinden mi gıdıklanıyorsun gerçekten ve bu iz nasıl oldu?" Benimle konuşmak istemeyen çocukla aynı kişi miydi ayak ucumda oturan çocuk?

"İz değil, doğum lekesi. " deyip arkamı dönüp alnımı kanepeye dayadım. Bir türlü rahat edememiştim.

"Hmm,güzelmiş benim doğum lekem yok. Çillerim var. Her yerde." Yakınır sesiyle konuştuğunda yine güldüm.

"Tamam,gösterirsin bir ara." Ne dediğimi bilmeden konuşuyordum. Bazen farkında bile olmuyordum.

"Görebilirsin zaten. Omuzlarıma ve göğsüme bakarsan anlarsın. "Geçiştirmeye çalıştıkça susmayacaktı anlaşılan.

Doğrulup vücudumu öne doğru eğdim. Yüzüm ve göğsü arasında çok az mesafe bıraktım. Sarı loş ışığın altında çilleri pek belli olmasa da nokta nokta ve her yere yayılmıştı.

Güzel görünüyordu bence.

"Tamam gördüm, şimdi sus da uyuyayım."
Siyah yüzlü yastığa kafamı bırakıp kanepenin bana yakın kolunda duran siyah battaniyeyi alıp üstümü ve onun dizlerini örttüm.

Bir daha ses etmedi. Nasılsa yağmur durunca çıkıp giderdi.

•••

Sabah ezanı okunurken hava daha aydınlanmamıştı. Evin içi fazlasıyla soğumuştu ve yağmur hâlâ devam ediyordu. Sokaktan aktığı belli olan suyun şırıltısı ezana karışıyordu. Tüylerim ürperdi,titreyip battaniyenin altına daha çok gömüldüm.

Kanepenin üstünde hareket hissedince ayaklarımı topladım. Bilge uyuyakalmıştı. Rahatsız duruyordu. Keşke kanepeyi açsaydım. Belki uzanmayı kabul ederdi.

Ayaklanıp Bilge'nin önünde dikildim. Çıplak omzuna parmağımın ucuyla dokundum ,teni buz gibi olmuştu.

Korkmasın diye kısık sesle adını seslendim ama yine de sıçradı. Yeşil gözlerini açıp bana baktı. Sonra anlamsızca etrafı süzdü.

"Kalksana bir." dedim. Hiç sorgulamadan kalkıp yanımda durdu.

Eğilip kanepenin koltuk bölümünün ortasından tuttum ve makaslar atana kadar kaldırdım. Çıkan sesle yan tarafımdaki beden yerinde sıçradı.

Açtığım kanepenin üstünde yastığımı en kenara koydum. Yastık olmadan da uyuyabiliyordum nasılsa.

"Geç hadi."yine ikiletmeden geçip uzandı. Uzanmadan önce yastığı ortaladı. Esneyip avuç içini ağzına örttü. Uykuluyken kendi gibi değildi,çok masumdu.

Yanına geçmeden önce akşamdan beri hiç söndürmediğim lambayı kapattım.

Yanına onun gibi uzanıp sırtımı ona döndüm. Ters tarafa dönersem yüz yüze geliyorduk.

Ampul lambanın içindeki akkor haldeki telini izlemeye başladım. Arkamda uyuyan Bilge'nin bedeninden yayılan soğukluk beni de üşütmüştü.

Dönüp üstümüze yaydığım battaniyeyi daha çok onun üstüne gelecek şekilde örttüm. Sırtının kapandığında emin olmak için eğildiğimde omzumdan tutup "Uyu artık."diye homurdandı.

Vücutlarımızın yakınlığından inip kalkan göğsü göğsüme değiyordu.

Rahatsız olmadan gözlerimi yumdum.

Benim hiç içime sinmedi ama sinirlerim yıpranıyor aile evindeyken. Ancak bu kadar oluyor.

Bu arada bölümü ikiye değil üçe bölmüş oldum şu an 🤦‍♀️

11.06.2022
21.51

YANGIN Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin