Bölüm Yirmi Yedi : Ak Sevda

1.7K 95 48
                                    

Normalde sırf ironi olsun diye smut uyarısını sona koyuyorum ama bir iki resim var. Rahatsız olacak bir şey yok ama yine de uyarmak istedim. Teşekkürleeer.
...

Kalbi ne diye bu kadar hızlı atıyordu ki?
Gözlerimiz dakikalardır birbirinden kopamazken kalp atışlarımız da birbirine senkronize olmuştu.

Kafamın bir köşesinde bağırıp çağıran sesleri durdurdum ve hâlâ Berat için endişelenmeyi buyuran beynime kulaklarımı tıkadım. Yemyeşil irisleri titreyen gözlere baktım tamamen saf duygularla.

Evin içine adım attığımız andan beri kapının önünde öylece durmuş birbirimize bakıyorduk. Birkaç dakika bana saatler gibi gelmişti. Onunla olduğum her an sonsuzluktan bir parçaydı zaten. Bilgeyle uyuduğum geceler ile güneşin doğması arasında yıllar var gibiydi.
Biz yan yanayken zaman duruyordu.

Şu anda da öyle olmuştu. Atan kalbinin ve aldığı nefeslerin hareketi göğsüne yansıyor olmasaydı zamanın gerçekten durduğunu sanardım.

Kafasını sola yatırdığında işaret almışım gibi silkinip aramızdaki kısacık uzaklığı kapattım. Ne yapacağımı, nasıl davranacağımı bilmiyordum. Heyecandan titreyen ellerimi yanaklarına koyup dudağına dudaklarımı değdirdiğimde ağzını araladı.
Sıcak nefesi ağzıma doldu. Ne gibi koktuğunu bir türlü anlayamadığım ve beni sevmeye başladığından beri sigaradan neredeyse arınmış kokusu genzime dolduğunda farkındalıkla kapanmaya yüz tutmuş gözlerimi açtım. Artık sigara içmiyordu ve benim için yapıyordu.

Dudaklarının yerini dili alıp dudaklarımı yaladığında boynuna sıkıca tutundum. Ellerini bel boşluğumda bollaşan pantolunun yanlarından soktuğunda kafamı istemsizce geriye attım. Pantolonun içine soktuğum gömleği çekiştirip dışarı çıkardı. Alttan başlayarak düğmeleri teker teker çözdü. Esmer ellerinin iç kısmındaki, tamirhanede çalışmanın oluşturduğu nasırlar gömleği kollarımdan sıyırırken dokunduğu yerleri çizdi. Sertlik hissi ise karnıma giren sancının boyutunu arttırdı.

Gömlek yere düştüğünde ellerini sırtımdan başlayıp aşağıya kadar indirdi. Geriye attığım kafamı boynuna yaklaştırıp öptüğümde yüksek sesle inledi. O defalarca öpmüştü boynumdan ,bense onu hiç boynundan öpmemiştim. Hassastı anlaşılan...
Sırıttığımda boynu üstünde gerilen dudaklarımı aralayıp dişlerimi sürttüm.
Bir eli pantolonumun düğmesini hızlıca açıp öteki eli pantolonum ve iç çamaşırımın içinden girip kalçamı sıktı.

"Bu kadar mı hassastı boynun?" Gözlerimi şehvetle kaplanan yüzüne diktim. Sözlü cevap vermek yerine sırtını dayadığım dış kapıdan ayırıp yerlerimizi değiştirdi. Ağır bedeni bedenimi baskılarken sıcaklığı beni eritiyordu.Boynuma gömüldü,dudakları tenime kazınırken kahve saçlarının arasına ellerimi daldırıp kafasını boynuma bastırdım.

"Beni hassaslaştıran bir adam var." dediğinde kaşlarımı çatıp kafamı sağa sola oynattım. Çenesinden baskılayarak bana bakmasını sağladığım.
"Ne diyorsun Bilge,kimden bahsediyorsun?"

Dolgun dudakları ağır çekimde kıvrıldı ve güzel gülüş sesi kulaklarıma dolduğunda nefesimi bıraktım.
"Merhametle ve şefkatla bakan koca koca kahve gözleri olan bir adam var. Ben ona şehvetle bakarken bile bana şefkatle bakabiliyor. Adı da... Bengi."

İçim rahatlarken ve salaklığıma karşın gözlerimi kapatıp onun devam eden gülüşünü içim giderek dinlerken sesini kesip yanağımı okşadı.

"Bengi; sonsuzluk,ebedilik olarak bilinirken ben seni senin dilinle tanıyorum. Bengî demekmiş ki aşk ve tutku...Bir yandan da melankoli." Gözlerimi açıklamasıyla açarken kalçalarıma koyduğu ellerine karşın ayaklarımı kaldırıp beni kucağına almasına izin verdim. Kalıplı bedenine rağmen yavaş yavaş yatak odama yürüdü.

YANGIN Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin