Otobüsün dışına attığım bir adımla yüzüme çarpan buz gibi soğuk hava annemin ördüğü kazağın altından tenime işledi. Sonbaharın ortalarına yeni gelmiştik. Rize'de her gün yağmur yağıyordu.Ağrı'daysa etraf beyaza bürünmüştü. Bu kadar erken karlar altında kalacağını düşünmemiştim.
Bilge'nin zorla elime tutuşturduğu kışlık kapüşonunu kolumdan alıp mavi kazağımın üstüne geçirdim. Şapkasını kafama örtüp otogarın dışına yürümeye başladım. Sırtıma doğru esen rüzgar üstümdeki hırkadan Bilge'nin kokusunu taşıyordu bana.
Ona bu kadar alıştığım için kendime kızdım. Onun bana olan hislerinin önüne geçmek yerine oyununa katıldığım için kendime kızdım. Ama sonra fark ettim ki aslında ben ona engel olmak istemiyordum.
Bunu döndüğümde düşünecektim.Otogardan mezarlığa giden yolu hatırlamaya çalıştım. Beynim sadece bir ay içerisinde kendini resetlemiş gibiydi. Ya gerçekten unutmuştum ya da hatırlayamayı kaldıramayacağımdan buraya ait her şeyi unutmayı tercih etmiştim.
Otogardan çıkmış şehirler arası yolun kenarındaki kaldırımdan yürüyordum. Aslında tam şehirler arası yol sayılmazdı. Merkeze giden yoldu. Benim Diyadin'e geçmem gerekiyordu. Oradan da Boyalan köyüne...
Eğer insanlar kendi köyümüze defnedilmelerine izin verselerdi ailem şu an Budak'ta olacaktı ama o bile nasip olmamıştı. Diri diri yakılmaları yetmemiş gibi kendi köylerine gömülememişlerdi.
Köyümüzün yakınındaki bir köydeydi mezarları.Cebimden cüzdanımı çıkarıp ne kadar param kaldığına baktım. Sadece yol için yetecek kadardı. O yüzden şimdi buradan minibüsle Boyalan'a geçip mezarlarını ziyaret edecektim.
Artık annemin ellerini öpemezdim,öpebileceğim bir toprağı vardı. Artık abim boynumu öpemezdi ama onun mezarının başındaki tahtayı öpebilirdim.
Şimdi caddenin ortasında, yanımdan arabalar ve insanlar geçerken ağlamanın zamanı değil diye düşündüm.Herkesin bir acısı vardı. Herkesin yaşadığı ağır şeyler vardı. Yanımdan geçen genç kızın tuttuğu yuvarlaklaşan karnındaki bebek kim bilir ne acılarla yaşayacaktı? Otogardan çıkan yaşlı kadının kolundan tutan yaşlı adam bu zamana kadar ne kadar çok şey yaşamıştı kim bilir? Herkes akışa kapılıp giderken benim ayakta durmak için direnmem saçmaydı ama aksini yapmayı aklımdan bile geçirmemiştim. Şimdi bu yüzden ağlamak için kimsenin olmadığı mezarlığı tercih edecektim. Ya herkesin içinde yaşayacaktım hislerimi ya da sonsuza kadar kalbimin en derinlerine gömecektim. Derinlere gömüp dudaklarımı birbirine bastırdım ve minibüs beklemeye başladım.
Beyaz pamuk gibi parçalar omuzlarıma ve yüzüme konmaya başladığında kafamı kaldırıp gökyüzüne baktım. Gri ve beyaz karışımı olmuştu.
Önümden geçmek üzere olan Boyalan minibüsünü durdurup şoförün arkasındaki koltuğa oturdum. Benim yaşımda genç erkeklerden başka kimse yoktu. Buradaki insanların huyunu bildiğim için dik dik bakmalarını önemsemedim. Tanıdık olmadığım için süzüyorlardı.
Araç buzlanan yolda kaymamak için gidebileceği en düşük hızla ilerlerken kafamı buğulanan cama yaslayıp gelip geçen insanları, yaprakları dökülmüş ağaçları izledim. Yanıma birisi ilişti ama dönüp bakmadım. Köyden tanıdığım tek kuloğlu yoktu ki yanıma kim oturduysa onu da tanımadığıma emindim.
Tanıdığım biri vardı aslında. Köye yeni atanmış genç imam. Cenaze namazındaki cemaat sadece bendim. Köylü her ne kadar definlerine tamam dediyse de cenazelerini kılmayı kabul etmemişti. O da yapacak bir şey yok deyip yine de cenaze namazını kıldırmıştı. Son bir yıl içinde en minnettar olduğum insanlardan biriydi.
"Aileni ziyarete mi geldin?" Tanıdık ses ve şiveyle kafamı yanıma oturan kişiden yana çevirdim.
Tam da aklımdan geçen kişiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YANGIN
Nouvelles-Kolyeni bende unutmuşsun , akşam gel al. ×Yangında düşürdüm sanmıştım. -Yangın sayılır... (Ağır Roman filminden replik alıntısıdır .) (Kitabın asıl adı 'Memleketsiz'di çünkü Gazapizm-Memleketsiz dinlerken gelmişti aklıma ama sonra değiştirdim.Yine...