0.6

8K 1K 1.1K
                                        

Chan girdiği fakülte binasının koridorunda hışımla yürürken bir yandan da hala evde olan Changbin ile konuşuyordu. "Bakacağım işte," diyerek ezberinde olan dersliğe gitmek için merdivenleri döndüğü gibi ikişerli üçerli çıkmaya başladı.

Sessiz koridora girmiş, sınıfa ilerlemişti. Kapının üstündeki camdan içeri baktı, ortalarda bir yerde dersle alakası bile olmayan çocuğu gördü.

"Buldum," dedi içinde kabaran sinirle. "Kapat."

"Chan-"

Changbin'in yüzüne telefonu kapattığı gibi bir anda açtığı kapı ile içerideki herkes derse böyle kim girmiş ona dönmüştü. Chan, Minho ile göz göze geldiklerinde kızarık hareler yüzünden titrediğini hissederken "Böldüğüm için çok özür dilerim Bay Lee." dedi içeri girerek.

Ekledi. "Ama bir arkadaşı buradan almam lazım, çok özür dilerim tekrardan."

Hızlı adımları sıraların arasını bulup merdivenleri tırmandı, "Bang Chan?" diye sorgulayan hoca çatık kaşları ile onları beklerken Chan Minho'yu kolundan tuttu. "Gidiyoruz."

"Ne yapıyorsun?" dedi Minho kısık sesle ona bakıp. "Chan delirdin mi, yürü git."

Ona baktı. "Delirdim, sen delirttin." Minho'nun çantasını tutup kendi omuzuna aldı ve elini tutarak kolayca ayağa kaldırdı. "Şimdi benimle geliyorsun."

Minho'yu sıranın arasından tutarak çıkarmış, tüm herkes şok olmuş gözlerle onları izlerken Chan hocaya dönüp "Adım Bang Christopher Chan, zaten biliyorsunuz," demişti. "Fen edebiyat, son sınıf nükleer enerji bölümü öğrencisiyim. Tekrardan özür dilerim."

"Chan." diye konuşan Minho elini ondan kurtarmaya çalıştığında Chan aksine daha sıkı tutarak ikisini sınıftan çıkarmış, seri bir şekilde yürümeye başlamıştı. Minho sinirle ona baktı. "Ya sen delirdin mi! Dersi bölüp beni zorla çıkartmak ne, hoca ağzına sıçacak geri zekalı!"

Devam etti. "Ayrıca elimi bırak."

"Seninle konuşacağız."

"Konuşmak istemiyorum ben!"

Bahçeye geldikleri gibi Chan kartlarını okutup okuldan çıkmış, ikisini üniversitenin çevresinde bulunan arka sokaklardan birine sokmuştu. Minho hızla elini ondan kurtardı. "Acıyor aptal!"

Chan da hışımla ona döndü. "Neredesin lan sen geceden beri! O siktiğimin telefonu süs diye mi yanında senin, Minho neredesin sen!" Ellerini saçlarının arasından geçirdi. "Ya aklımı kaçıracağım, arayıp ben buradayım diye haber vermek çok mu zor lan çok mu zor!"

Minho derin bir nefes verip sırtını duvara yaslandığında Chan da karşısında ona bakıyordu. Sırtındaki çantayı yere doğru savurup "Aklımı kaybettim!" diye bağırdı içindeki acıyla. "Geceden beri sana bir şey oldu düşüncesi ile aklımı kaybettim ve sen hiçbir şey olmamış gibi gelip derse mi girdin?"

Kaşlarını çattı. "Telefonun nerede?"

"Kırdım," dedi Minho bu sefer konuşarak. Omuz silkti. "Canımı sıkıyordu ve kırdım."

Chan sakinleşmek için ilk önce kendine birkaç saniye verdi, Minho'nun cevabını düşünmemeye çalışarak gözlerini kapattı bir süre sonra da daha ılımlı bir tonda ona doğru yaklaştı. "Minho ben bir şey mi yaptım?"

Minho kafasını sallayıp gözlerini kaçırdı hızla, Chan konuşunca anında dolan gözlerinden nefret ediyordu. Chan elini onun yanaklarına koyduğunda hızlanan kalbine küfredip yüzüne baktı.

"Baban mı yaptı, ben mi yaptım, ya ben yaptıysam söyle kendimi sikeyim." Minho'nun kızarık ve şiş gözlerinin altını okşadı. "Oğlum aklım çıktı lan sana bir şey oldu diye, geceden beri girmediğim yer kalmadı. Kim üzdü lan seni böyle, kim üzdü, ben mi, biz mi, baban mı, sikeyim herkesi ya kim seni ağlattı böyle! Ya seni benden kim aldı kim!"

tomboy, minchanbin ✓ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin