0.8

7.8K 1K 873
                                        

Minho, geldiği kafenin kapısını itip içeri girerken gözleri Juyeon'u aramadan önce tezgah kısmındaki Chan'ı bulmuştu, göz göze gelmeleri ile Chan'ın kaşları çatıldı direkt karşısındaki masada oturan Juyeon'u giderken Minho da oraya doğru ilerlemeye başlamıştı.

"Selam," dedi oturan çocuğun dikkatini çekmek adına. Minik bir gülümseme bırakıp kendi sandalyesini çektiğinde Juyeon'da ayaklanmış "Selam," deyip gülümsemişti. "Otur lütfen."

Minho ona gülümseyerek yerine oturmuş, yanındaki boş sandalyeye de çantalarını bırakmıştı. Koca koca cetveller Juyeon'un dikkatini çekerken "Bugün atölye dersim vardı da," açıklamak için. "Sen ne okuyorsun Juyeon? Adını çok duydum ama bölümünü bilmiyorum."

"Sorun değil." Juyeon başını salladı. "Güzel sanatlar öğrencisiyim aslında ben, heykeltıraşlık dersleri alıyorum gibi gibi." Kaşlarını kaldırdı. "Bir şeyler içelim mi?"

Bu güzel olabilirdi. Minho başını sallayıp "Kahve olur aslında," demiş önündeki menüye bakmıştı. Menüye bakarken yanında hissettiği koku ile gözlerini kapattı birkaç saniye sonra da başını kaldırıp önlerinde duran Chan'a bakmış, Juyeon kaşlarını kaldırmıştı. "Chan... dı değil mi? Arkadaşın?"

Başını salladı. "Evet," dedi Chan'a bakarak. "Arkadaşım."

Chan yapmacık bir şekilde gülümsedi. "Ya ya çok yakın arkadaş."

Minho bu cümleyle sakinleşmek için dudağını ısırdığında bir anda ateş saçan gözlerini Chan'a çevirmiş, Chan kalemini sallamıştı. "Siparişleriniz?"

"Filtre kahve," deyip arkasına yaslandı, Juyeon da aynısından söylerken Chan yanlarından ayrılmış tezgahın arkasına geçmişti. Hazır olan kahveyi alıp siparişi olan masaya götürürken Changbin yüzüne tuttuğu menüyü indirdi.

"Hiç belli olmuyorsun amın evladı," dedi sinirle, kahveyi onun önüne bıraktı. Changbin menüyü kenara fırlattı. "Ben yavşağı gözünden tanırım."

Chan ona döndü. "Kendi hemcinsini tanı zaten yavşak." Arkaya kısa bir bakış attı. "Hiç sevmedim bu çocuğu ben."

"Ne yapacağız sayın orospu çocuğu, bir önerin var mı?"

"Menüyü yüzüme tutmak değil öncelikle." Kaşları çatıldı. "Ne konuşuyor bunlar?"

O, uzak mesafeden Juyeon ile konuşan Minho'yu gördüğü gibi Changbin de onlara odaklanırken Minho "Juyeon seni kırmak istemiyorum," demişti. "Buraya gerçekten Jisung istediği için geldim, sana umut vermek istemiyorum yani en azından o niyetle değil." Ellerini oynattı. "İstersen arkadaş olabiliriz, aksine sanat okuyan bir arkadaşım olmasını çok isterim ama diğer konuda gerçekten üzgünüm."

Juyeon duyduğu şeyleri birkaç saniye kabul etmeye çalışırken "Bir anda bu kadar net olabileceğini tahmin etmemiştim," diyerek utangaç bir şekilde alnını kaşımıştı. Minho'ya dönüp gülümsedi. "Pekala, madem o konuda ret yedim öyleyse arkadaş olmak için birbirimizi tanıyalım mı?"

Minho kaşlarını kaldırırken güldü. "Gerçekten art bir niyetim yok, eğer reddettiysen bana da ısrar etmek yerine bunu kabul etmek düşer ama dediğin gibi arkadaş olabiliriz, yeni başlangıçlar yapmak güzel olabilir."

Pekala, böyle olması Minho'yu rahatlatmıştı. Bu sefer samimi bir şekilde güldüğünde derslerden konuşmaya başlamışlar, gelen kahvelerini içmişlerdi. Yanına tatlı da söylerlerken Chan, tezgahın arkasından onları izliyordu.

Changbin'e dönüp 'ne iş bu?' dercesine kaşlarını çatıp onları işaret ettiğinde Changbin ilk önce işaret parmağı ile Juyeon'u işaret etti sonra da orta parmağını kaldırdı. Arkasına yaslanmış, kollarını göğsünde birleştirmiş Juyeon ve onunla gülerek sohbet eden Minho'yu izlerken "Yavşak," diye mırıldandı.

tomboy, minchanbin ✓ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin