Minho, yaptığı hareket yüzünden Chan'a biraz daha yaklaşırken Chan gözlerini kocaman açmış, dudak dudağa olduğu arkadaşı ve hızlanan kalbini sorguluyordu. Minho dudaklarını oynatmadı, ona bir öpücük bırakıp geri çekildi ve gözlerini Chan'ın yüzüne çevirdi.
Ona bu kadar tanıdık gelen hissi sorgularken ikisi de kesik kesik nefesleri ile birbirlerine bakıyorlar, Chan ellerini nereye koyacağını bile bilmiyordu derken elinde bardakla mutfağa giren Changbin kaşlarını çatarak ikisine baktı.
"Neden büyük bir bok yemiş gibi duruyorsunuz?"
Bardağı masanın üstüne bıraktığında gözleri hallerine anlam veremediği arkadaşlarının üstünde gezinip duruyor, bir şeyler çıkarmaya çalışıyordu. Chan kaçan taraf oldu. "Bir şey olmadı." Elini saçlarına attı. "Ödevim vardı benim, fizikçi anamı ağlatır ben onu yapmaya gidiyorum."
Hala dibinde olan Minho'ya kısa bir bakış atıp hızlı adımlarla banyoya geçmiş, Changbin arkasından gülmüştü. "Ödevini banyoda yapacak her halde."
Chan kapıyı kilitleyip lavabonun karşısına geçip soğuk su açtı, kızarmaya başlayan vücuduna soğuk suyu vurup aynadan kendi ile göz göze gelmiş, az önceki şeyi sorgulamıştı. "Siktir, o neydi öyle lan."
"Beni olsaydı," diye düşündü. "Söylerdi. Bizi mi? Beni öptü, of Minho of!" Aynaya baktı. "Beni öptü ama soruya cevap vermedi, böyle işi sikeyim. Öptü lan."
Parmakları dudaklarına dokunmuş, kendince içsel sorgulama yaparken Minho, mutfağın kapısına doğru bir bakış atmıştı. Changbin ile göz göze geldiklerinde dudağını ısırırken Changbin iç çekip konuşması gerektiğini anlayarak ona yaklaştı.
"Minho," deyip karşısında durmuş, bir elini bacağının üstüne koymuştu. "Dün gece neredeydin? Her şeyi geçiyorum, telefonun kırıldı ve bu Chan bir bok yaparak senin aradığını görmedi ama bunları geçiyorum, dün gece eve gelmeni engelleyen şey neydi? Dün gece sen neredeydin?"
Minho, Chan'ın ona biraz daha yumuşak davranması yüzünden Chan ile daha rahat anlaşırken Changbin ile ciddi konuşmalar yapmak onu hep geriyordu, bu yüzden ister istemez yutkunurken "Arkadaşımdaydım," demişti ki Changbin "Yalan söyle demedim," diyerek sözünü kesti.
"Yalnız kalmak istemiş olabilirsin ama bizi endişeden öldürmek yerine eve gelip bize 'siktirin gidin' diye bağırıp öyle yalnız kalman daha az koyardı. Ne bok yaptığımızı bilmiyorum dün gece sinirlenip, kırılıp bizi görmek istemeyip eve gelmedin ama her ne yaptıysak özür dilerim, ikimiz adına."
"Changbin."
Changbin lafını kesip kollarını beline sardı ve dudaklarını Minho'nun yanağına bastırdı. "İkimiz de senin için köpek gibi korktuk ve o korkum yüzünden bağırdım, seni seviyorum ve durum ne olursa olsun yanında olacağım, bunu bil. Özür dilerim tekrardan, eşek herifleriz biz biraz biliyorsun hata yaptık ama farkında değildik."
Minho ofladı. "Changbin ya," deyip sıkıca Changbin'in boynuna sarılmış, Changbin gülmüştü. "Barıştık mı?"
Başını salladı. "Barıştık."
Changbin araları iyi olduğu için rahat bir nefes vermiş, ikisi bir süre sarılıp geri çekilmişlerdi. Minho'yu tezgahtan indirdikten sonra "Yemeğini ye," dedi. "Sonra da beraber uyuyalım. Uzun zamandır uyumuyoruz."
Bu cümleyle beraber Minho hızla sırıtıp başını salladığında Changbin banyoya doğru "Chan!" diye bağırmıştı. "Deliğe mi düştün orospu çocuğu, çıksana artık!"
"Sana ne yarrak!" Chan kapıyı açtı. "İstersem düşerim."
Yemeğini yiyen Minho ile göz göze geldikleri gibi Minho kendini tutamadan öksürürken Chan da "Çamaşırları asmayı unuttum ben ya," deyip geri banyoya girmişti.