Lütfen oylamayı unutmayın.🤍
Batu Demirbaş'la birlikte yaklaşık bir saattir yolculuk yapıyorduk. Sessizlik ortamı daha çok geriyordu fakat elimden bir şey gelmezdi. Bana yine bir şeyleri zorla yaptırıyor ve beni bilmediğim bir yere götürüyordu. Sonunda sessizliği bozmam gerektiği kanaatine vardım. "Nereye götürüyorsun beni?" cevap gelmedi. Doğruca önündeki yola bakıyordu. Gözlerini asla yoldan ayırmıyordu. "Bak, tamam pek iyi başlangıçlar yapmadım ama-"
"Sana yeterince tahammül ettim. Şimdi kapa çeneni!" biraz daha konuşmam işleri zorlaştırırdı keza şuan nereye gittiğimizi kestiremiyordum. Şehirden çıkmıştık. Sürekli aynı yollardan geçiyorduk sanırım. Gördüğüm tüm yollar ağaçlarla doluydu. Bir süre daha sessiz süren yolculuğumuzun ardından depo tarzı bir yerin önünde durduk. Kapıda ve hatta çevrede bir sürü takım elbiseli adam vardı. Biz arabadan inince adamlardan biri koşarak yanımıza geldi ve önünü düzeltti.
"Hoşgeldin abi." adam Batu Demirbaş'a sorar gözlerle bakıyordu. Sonra beni yeni fark etmiş gibi bir anda bana döndü fakat dönmesiyle birlikte yüzündeki ifade gergin bir hâl aldı. Bakışları ben ve Batu Demirbaş arasında mekik dokuyordu.
"İşimiz var biraz," dedi Batu Demirbaş. Sonra beni kolumdan hiçte kibar olmayan bir şekilde tutup depoya doğru yönlendirmeye başladı. Kolumu sert bir şekilde çekmemle bana döndü ve ani bir hareketle tek eliyle çenemi yine nazik olmayacak bir şekilde sıkmaya başladı. "Yeter! Benim sınırlarımı yeterince aştın. Bundan sonrası zaten senin için hiç iyi olmayacak!" gözlerimin kopyası gözleri bana öyle bir bakıyordu ki... Gözlerini hiç yabancılamayan gözlerim artık onların bir yabancıya ait olduğuna ikna olmuş gibiydi. Tekrar kolumu kavradı ve ben bu sefer hiç itiraz etmedim. Deponun kapısı biz önüne gider gitmez açıldı. İçeri girdiğimizde tozlu ve yarı karanlık bir ortam karşıladı bizi. Beni hâlâ çekiştiriyordu. Biraz ileride aşağıya doğru inen bir merdivenle karşılaştık. Aynı hızla beni aşağı indiriyordu ki bir an duraksadı. Derin bir nefesi içine çekti ve sesli bi' şekilde geri verdi. Yüzünü göremiyordum. Arkasında kalıyordum ve tedirgin bir şekilde etrafa bakınıyordum. Bana burada Allah'tan başka kimse yardım edemezdi artık. Ve ben yine yalnızdım. İlerlemeye devam ettiği sırada afallamıştım. Her bir adımımı korkuyla atıyordum artık. Çünkü beni iyi şeylerin beklemeyeceğine emindim. Sonunda en alt kata indiğimizde zerre ışık yoktu fakat burası yukarıdan daha kötü kokuyordu. Ve garip sesler geliyordu. Zincir sesi gibi... "Şimdi... Sadece hazır olmanı istiyorum." sesi ciddi olmasına rağmen kısıktı.
"Değilim," sesim titremişti. Ona ilk defa korktuğumu bu kadar belli ediyordum. Sonra bir anda ışıkların açılmasıyla gözlerim kısa bir süreliğine kamaştı. Açtığımdaysa midemin bulanmasına engel olamadığım o görüntüyle karşılaştım. Dengemi sağlayamayarak Batu Demirbaş'a tutundum. Beni tuttu ve yeniden kaldırmaya çalıştı. Sadece önündeki o görüntüye bakıyordu. Ve ben de... Burası tam bir felaketti. Duvarlara zincirle bağlanmış bir sürü adam vardı. Hepsinin dayak yemiş olduğu belliydi. Ve belki daha fazlası... Kan içindeydiler. Duvarlar ve yerler de kan içindeydi. O kadar dermansızlardı ki sesleri bile çıkmıyordu artık. Ölmüş bile olabilirlerdi belki fakat ışıkların açılmasıyla birkaç göz bize çevrilmişti. O kadar korkunçtu ki... "Gi-gidelim." zorlukla konuşabilmiştim.
"Hayır. Bundan sonrası senin için tam bir cehennem. Ve bu cehennemi sen kendi ellerinle hazırladın Ahu Korkmaz." tereddütsüz bir şekilde fakat hala kısık bir sesle konuşuyordu.
"Sana yemin ediyorum... Yemin ediyorum ne dersen o bundan sonra. Beni buradan bir an önce çıkar yeter ki!" zihnim belki engellemeye çalışmıştı fakat bu direniş buraya kadardı. Dejavu. Depo... Bodrum... Karanlık ve bu koku... Zihnimdeki düşüncelerden kurtulmak için iki elimle başımı kavradım ve kafama vurmaya başladım. Gitmiyorlardı. Deniyordum! Düşünceler... Zorluyordum! "Gitmiyor. Burada, yeniden zihnimde. Yardım et bana!" diz çöktüm ve gözlerimi kapattım. Kulaklarımı kapatıyordum, kafama vuruyordum fakat geçmiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aysız Gece
General FictionBir şehir... Sekiz kişi... Geçmiş ve gelecek arasındaki çatışma. Aksiyona karışan tutku ve aşk!.. Yenilgiler ve zaferler... Bu hikâye başta Batu Demirbaş ve Ahu Korkmaz olmak üzere; Ateş, Duru, Alya, Emir Kıvanç ve Mine'nin de hikayesi... Bize katı...