6. Bölüm

51 3 0
                                    

Lütfen oylamayı unutmayın.🤍

Bir ses... Dışarıdan geliyordu. Silah sesi...

"N'oluyor?" diye bağırdım dışarı doğru. Elimdeki bardak silah sesini duyar duymaz yere düşmüştü. Cam kırıklarına aldırmadan yavaş adımlarla mutfaktan çıktım. Ne olur ne olmaz diye mutfaktan çıkmadan elime büyük bir bıçak almıştım. Ses gelmiyordu. Görünmemeye özen göstererek kafamı kapıdan doğrulttum fakat sokak kapısı kapalıydı ve muhtemelen içeride kimse yoktu. Yani sanırım... Sağımı, solumu ve arkamı sürekli kontrol ederek sokak kapısına doğru ilerledim. Kapının dürbününden dışarı doğru baktım fakat hâlâ kimse yoktu. Ve hatta takım elbiseli adamlar dahil yoktu. Endişeye kapılmaya başlamıştım. Aşağı kattan yani Batu Demirbaş'ın odasından ufak ufak sesler gelmeye başlayınca salona doğru hızla ilerledim. Midem bulanmaya başlamıştı. O kadar stresliydim ki şuan! Ses çıkarmadan geri geri mutfağa doğru gitmeye başladım. Gözlerim bir an olsun kapanmadan doğrudan kapıdaydı. Merdivenlerden de adım seslerinin gelmesiyle birlikte bir an için nefesimin kesildiğini hissettim. Geriye doğru giden adımlarım beni mutfağa kadar götürmüşlerdi. Adım sesleri merdivenlerde bitmiş salona doğru geliyordu. Gözlerimi yumdum ve geri geri gitmeye devam ettim. "Ahhh!" ayağımdaki dehşet acıyla birlikte attığım çığlık neredeyse tüm evi kaplamış olmalıydı. Acı içinde diz çöktüm ve ağzımı ellerimle birlikte kapattım.

"Ahu?!" yanıma kadar hızla gelen sesi tanıyordum: Batu Demirbaş. Ta kendisi! "N'oldu?" ilk olarak üzerimi yokladı. "Konuşsana!" dolu olan gözlerimi ona doğru çevirdim.

"Ayağım acıyor!" dedim arkamda kalan ayaklarımı göstererek. Yüzü buruştu. Ayağımdan küçük bir cismi aniden çekmesiyle acı içinde bir kez daha çığlık attım.

"Cam parçaları... Ayağına batmış. Ama merak etme çok derin değil gibi." sanırım artık ağlıyordum çünkü hem korkmuş hem gerilmiş hem de fiziksel olarak yaralanmıştım. Gözlerimden boca eden yaşları kolumun tersiyle sileceğim sırada beni dizlerimin arkasından ve sırtımdan kavrayarak hızla kucağına aldı. Bir destek arıyordum. Yüzümü omzuna gömerek ağlamaya devam ettim. Merdivenlere geldiğimizi anladığımda dahi yüzümü omzundan çekmedim.

Sırtım yumuşak yatakla buluştuğunda ıslak gözlerimle birlikte etrafa bakındım. Burası onun odasıydı. Sızlayan ayağım tekrar kendini hatırlattığında nerede olduğum pek umrumda olmamıştı. Batu Demirbaş telefonda bir şeyler kurcaladı ve telefonu kulağına götürdü. Birkaç saniye sonra gayet soğukkanlı bir şekilde konuşmaya başladı. "Emir gelmen gerekiyor," bir süre karşı tarafı dinledi. "Çık o bok çukurundan ve buraya gel!" bağırıyordu. Karş tarafı biraz daha dinleyip telefonu kapattı. Bir süre daha boş duvara bakıp soluklandı ve bana döndü.

"O sesler neydi öyle? Evde birileri mi vardı? Başından beri sen miydi-"

"Ahu yeter! Kafam yeterince karışık zaten. Bir de şimdi sen çıktın!" bana verdiği sert tepki karşısında yutkundum.

"Be-ben şey yapıyordum..." konuşamadım. Konuşmak istemiyordum çünkü pekala beni anlamaya çalışmayacaktı bile. Dışardan gelen o silah sesi... Her şey kafamı kurcalıyordu!

"Beni hiç tanımıyorsun." yatağın çaprazındaki tekli koltuğa oturup iki eliyle beraber hem ensesini hem başını sertçe sıvazlıyordu. "Ve bu her şeyi riske atıyor." daha çok kendi kendine tartışıyor gibiydi. İşaret parmağını ısırıp yerdeki halıyı izlemeye başladı.

"Bana sürekli seni tanımadığımı söyleyip duruy-"

"Kes sesini! Sana bunu daha kaç kez tekrarlamam gerekiyor?!" öfkesi hem sesinden hem gözlerinden taşıyordu. Bu aralar neden bilmiyorum çok duygusal olmalıydım. Islak gözlerim yeniden dolmaya başlamıştı. Bir süre daha gözlerime bakıp tekrar gözlerini kaçırıp halıya sabitledi. Belki yirmi belki otuz dakika bu şekilde bekledik. Sessizce ve havadaki gerginliği soluyarak. Sessizliği bozan Batu Demirbaş'ın telefonunun sesiydi. Telefonu ilk çalışta kulağına götürdü. "Tamam benim odamda bekliyoruz." dedi ve telefonu kapatıp ayaklandı. Birkaç saniye sonra merdivenlerdeki adım seslerinin sahibine baktım: Emir.

Aysız GeceHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin