02.10.2021
Günler olmuştu. Hatta haftalar. Eylül bitmişti ve biz Ekim'e girmiştik. Kasım uğrar mıydı bilmiyordum. Fakat günler öyle geçmek bilmiyordu ki... Takvimdeki yapraklar dökülüyor fakat zaman yerli yerinde duruyordu sanki. Onlara veda ettiğimiz yerde kalmış ve oradan devam edecekmişiz gibi hissediyordum.
Mine hep yanımdaydı. Sıkılmayayım ve kötü hissetmeyeyim diye sürekli çabalıyordu. Birlikte film izliyorduk, yemek yapıyorduk, sohbet ediyorduk ve bazen sessizliğimize gömülüyorduk. Her ne kadar benim için bunları yapsa bile onun da kötü hissettiğini biliyordum. Benim içimdeki kötü his onda da vardı belki de.
"Yine düşüncelere dalmışsın." dedi Mine yanıma otururken. Gecenin bilmediğim bir zamanı kendime kahve yapmış ve mutfak tarafında kalan bahçeye çıkmıştım. Zaman kavramım neredeyse yok olmuştu gerçekten. Ona dönüp hafifçe tebessüm ettim. O da bana gülümsüyordu. "Ne düşünüyordun?" diye sordu. Altındaki minderi bana biraz daha yaklaştırdı.
"Hiç. Uzun zamandır zaten koca bir hiçlik içindeyim. Düşünebileceğim bir şey yok gibi." dedim karanlık ormanı seyretmeye devam ederken.
"İnsan düşünmeden durabilir mi sence? Bence duramaz. Bir hiçlik içinde olduğunu düşünmen bile bir düşünce." dedi Mine de kahvesini yudumlarken.
"Ne demek istiyorsun?" diye sordum ona dönerken.
"Hayattan bu kadar vazgeçme diyorum. Her zaman alternatifler var. Sen hep kendi içine kapanmayı tercih ediyorsun. Bak günlerdir konuşuyoruz fakat bir kez dahi kendini açmadın bana. Anlat ki hafifleyebilesin." dedi başını hafifçe eğerken.
"Siz veya sen... Kendinizi hiç açtınız mı bana?" diye sordum. Cevapsız kaldı. "Hepimiz birer yabancıyız. Ve ben daha çok... Böyle geldim ve böyle gideceğim bunu kabullenebilir misin artık?" dedim yalvarır gibi. Onun beni tanımaya çalışması işleri hep zorlaştırıyordu. En azından benim için... "Ben kabullendim." o da gözlerini ormana çevirdi. Bedenimi ona çevirdim ve ellerini tuttum. "Mine... Her şeye rağmen bu insanların içinde belki de en çok seni seviyorum. Bilmiyorum ama belki de en masum sen geliyorsun bana. Fakat şartlar çok farklı. Normal şartlarda tanışıyormuşuz gibi davranmamı bekleme lütfen benden." gözlerinin dolduğunu hissettim.
"Ben böyle olsun istemezdim." dedi kısık ve tortulu bir sesle. Bir ânda onu kendime çekip sarıldığımda omzumda bir iki damla ıslaklık hissetmiştim. "Ahu bir şey soracağım." duraksadı. "Diğerleri hakkında ne düşünüyorsun? Bunu gerçekten bilmek istiyorum." dedi aynı ses tonuyla. Derin bir nefes aldım.
"Bilmiyorum. Ama sanırım... Duru'nun bana bir gıcığı var." gülümsemeye başladım. Onun da gözyaşlarının arasından gülümsediğini görebiliyordum.
"Aslında çok iyi bir kız." dedi kısık bir sesle.
"Hiç şüphem yok!" dedim alayla. Kahkaha attığını duydum.
"Peki başka?" dedi.
"Başka... Emir benden nefret ediyor. Bunu görebiliyorum." dedim soğuk bir sesle. Birkaç saniye öylece durdu ve doğrulup gözlerimizi birleştirdi. Dudaklarını büzdü.
"Benim için hiç olmamış babamın yerini tuttu her zaman." duraksadığında kaşlarım çatılı bir şekilde ona bakıyordum. "Yanımda olsalar çok kızarlardı." dediğinde bana belki de ilk defa kendisini açmaya çalıştığını anlamıştım. "Emir hep böyle. Yani soğuk... O hep öncelikle bir insanı tanımaya çalışır. Durumu veya geçmişi onu ilgilendirmez. Seni tanımaya çalışmadığını düşündüğünü de biliyorum fakat ona biraz zaman tanı. Yani zaman olabilirse..." konuşması bittiğinde derin bir nefes aldı. "O gerçekten gördüğüm en fedakâr insan." Emir'e karşı duyduğu saygıyı gördüm o an gözlerinde.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aysız Gece
Ficção GeralBir şehir... Sekiz kişi... Geçmiş ve gelecek arasındaki çatışma. Aksiyona karışan tutku ve aşk!.. Yenilgiler ve zaferler... Bu hikâye başta Batu Demirbaş ve Ahu Korkmaz olmak üzere; Ateş, Duru, Alya, Emir Kıvanç ve Mine'nin de hikayesi... Bize katı...