Ahu Korkmaz'dan...
03.03.2004
"Ahu dur! Kızım elimi neden bıraktın?" annem arkamdan yüksek sesle bağırıyor fakat ben onu asla duymuyormuşçasına koşuşturuyordum. Çünkü artık benim sıramdı. Babam gitmişti ve ben özgür bir çocuktum.
"Anneciğim çok yavaşsın." bir an duraksayıp arkamda bana yetişmeye çalışan anneme bakıp küçük bir kahkaha attım.
"Sen çok hızlı olmayasın?" annem yanıma ulaşmış ve elini direkt sırtıma doğru götürmüştü. "Kızım terden ölmüşsün işte ne diye koşuyorsan?!"
"Anne geçen gelişimizde o kocaman salıncak var ya... Kapmışlardı onu. Çok üzülmüştüm sonra. Hatırlamıyor musun? Hatırla. Sonra ben oradaki çocuğu itmiştim hatta ve-"
"Bu yaptığının iyi bir şey olmadığını hatırlatmama gerek yok değil mi?" annemin bana yönelttiği uyarıcı bakışlar çok komiğime gitmişti. Kendimi gülmemek için zor tuttum.
"Biliyorum anneciğim, bir daha olmayacak." olurdu. Neden olmasındı? Benim salıncağımı kimse kapamazdı.
"Aferin benim akıllı kızıma." annem tekrar elimden tuttu ve bizim özel yerimiz olmayan özel yerimize doğru yürümeye başladık. Aslında bizim yerimizdi fakat geçen gün gelen davetsiz misafir beni hayal kırıklığına uğramıştı. Beş dakikacık gibi kısa bir süre sonra yerimize ulaşmıştık. Ve kimsecikler yoktu. Hızla annemin elini bırakıp salıncağıma koştum. Bu salıncağı annemle ben beraber yapmıştık ve süslenmiştik. Mor kurdeleler takmıştım ben ona. Annemse yapay çiçekler dolamıştı etrafına. Bağladığımız siyah kuşaklar yerlerde sürünmekten toz toprak içinde kalmıştı. En sonunda ilk günkü heyecanla salıncağıma oturduk ve sımsıkı iplerine tutundum. Gözlerimi kapattığımda ise annem beni uçuruyorcasına sallamaya başlamıştı. Ve ben en az etrafımızdaki ağaçlar kadar uzun upuzun hayallere dalıyordum.
"Kızım yeterli değil mi?" annemin sesini duyduğumda nihayet gözlerimi açabilmiştim.
"Değil!"
"Biraz daha kalalım o zaman. Ama eve gitmemiz gerekiyor sonra. Yemek yapacağım daha akşama."
"Ne yapacaksın anne?"
"Ne istersen." annem küçük bir kahkaha attığında sanırım nedenini anlıyordum.
"Sen bunun cevabını çok iyi biliyorsun anneciğim."
"Hmm... Düşüneyim. İçinde tavuk eti olsun ne olursa olsun?" dedi annem sorar gibi. Minik bünyeme yakışır minik bir kahkaha attım.
"Evet!"
"Anlaştık küçük hanım." annemin bana küçük hanım demesi çok hoşuma gidiyordu. Çünkü hanımefendi bir kız olduğum için öyle dediğini düşünüyordum ve bu iyi bir şeydi.
"Anlaştık büyük hanım." annem tekrar küçük bir kahkaha attığında anlamsız gözlerle ona bakıyordum.
"Hadi kızım in o zaman. Yarın yine gelmeye çalışırız." üzgün bir surat ifadesiyle anneme döndüm.
"Anne sözü mü?"
"Henüz o sözü veremem bebeğim. Ama şuan gitmeliyiz. Hava kararmasın." annem elimden sımsıkı tuttu ve ben aklımı, kalbimi geri almak üzere buraya bırakarak onunla birlikte yürümeye başladım.
🎼
"Yemek hazır kızlar hadi gelin." annemin sesiyle birlikte ablamla odalarımızdan aynı anda çıkmıştık. O da benim gibi tavuk etini çok seviyordu ve yemeğimi benden önce bitirecek diye korkuyordum.
"Anne bana daha çok koy!" küçük bedenime karşı büyük mideli olmam asla benim suçum olamazdı.
"Tamam en çok sana koyacağım." annemin ablama ufaktan göz kırpar gibi olduğunu görünce tam ağzımı açacaktım ki kapı çalmaya başladı. Birisi çok şiddetli bir şekilde kapıya vuruyordu. Ben korkup annemin kolunun altına kafamı sıkıştırmaya çalışırken ablam ve annem gergin bakışlarla birbirlerine bakıyordu.
"Ben kapıyı açacağım. Siz ikiniz senin odana gidin ve kapıyı kilitleyin." annem ablama ciddi bir şekilde yapmamız gerekenleri söylerken ben onu bırakmak istemediğim için sımsıkı tutuyordum.
"Açma anne, neden açıyoruz? Zorunda değiliz n'olur açma." ağlamaya başlamıştım ama ağlamak istemiyordum.
"Yabancı değil ne yazık ki." ablamın sesi buz gibiydi. Neler oluyordu anlamıyordum ama iyi şeyler olduğu söylenemezdi. Kapıdaki insanı nereden bilebilirlerdi ki? Ablam beni annemden kurtarıp benim bağrışmalarım eşliğinde odasına götürdü. Kapıyı kilitledi ve beni kollarıyla sarmalayarak yatağa götürdü. Bırakmıyordu. Bense onun kollarından kurtulmak için çırpınıyordum. Bir süre sonra kapının açılma sesi geldi. Sonrasında olanlar olmuştu. Önce şiddetli bir tokat sesi ve yere yığılma sesi... Sonra bir tokat sesi daha bir tane ve ardı ardınca bir sürü tokat sesi... Ben donup kalmıştım. Sadece odanın kapısına bakıyordum.
"Yapma çocuklar-" annemin ağlayan ve yalvaran sesini kesen bir darbe daha...
"Nasıl yaptın lan bana bunu? Nasıl?!" o adamın sesini duyar duymaz başımdan kaynar sular dökülmüştü.
"Anne!" ani bir hareketle ablamın kollarından kurtuldum ve hızla kapının üzerindeki anahtarı çevirip salona çıktım. Tüm gözler artık bana dönmüştü. Annem yere yığılmıştı ve burnu kanıyordu. O ise bir elini yumruk yapmış bir şekilde onun başında bekliyordu. Koşarak annemin yanına gittim fakat annemse beni geriye doğru itti ve ben tekrar ablamın kollarına düştüm. Fakat o ani bir manevrayla ablamın kollarından beni saçlarımdan tutarak zalimce aldı ve dış kapıya doğru sürüklemeye başladı. Benim ağlamalarım ve bağrışmalarım şiddetlenmişti. Tüm bu seslere apartmandaki kapılar birer birer açılmaya başlamıştı fakat... Sadece izliyorlardı. O beni saçlarımdan tutup alt katlara doğru sürüklerken ve ben acı içinde kıvranırken sadece acıyan gözler tarafından izleniyorduk. Kimse yardım etmedi. Kimse dur demedi. Kimse acımadı. Herkes seyirci olmayı tercih etti.
"Yalvarıyorum dur! Ben sadece anneme yardım etmek istedim gerçekten hiçbir suçum yok!" durmuyordu. Durmazdı. Beni bodrum katına kadar sürükledi ve bodrumun kapısına geldiğimizde sert bir şekilde saçımı bıraktı. Elimi acı içinde saç diplerime götürdüm ve ufak hareketlerle ovalamaya başladım. O bodrumun kapısını açmaya uğraşırken bense merdivenlere doğru koşmaya başladım.
"Nereye?!" beni tekrar sertçe saçımdan yakalayıp kapısını açmış olduğu karanlık ve soğuk bodruma sürükledi. Annemin beni fareler var diye inmememi tembihlediği bodrum...
"Sana elimi sürmeme bile yazık! Ölünü alacağım buradan ölünü!" o sözlerini bitirir bitirmez kapıdan çıkarken ben öylece bakakalmıştım. Tepki bile veremiyordum. Fakat bodrumun kapısı sert bir şekilde kapandı ve ufacık ışık sızıntısı da yok oldu. Her yer karanlıktı. Ufak çıtırtılar geliyordu ve kalbim yerinden çıkacak gibi atıyordu. Dümdüz koştum ve duvara çarpınca duraksadım. Elimle duvarı yoklayarak kapıyı aradım. Bulduğumda ise gücüm yettiğince vurmaya başladım.
"Hey! Kurtarın beni. Korkuyorum. Yemin ederim çok korkuyorum. Lütfen! Anne! Hiç kimse yok mu?" ne kadar olduğunu bilmediğim bir süre boyunca avazım çıktığı kadar bağırdım. Bir süre sonra yorgun düştüm ve hıçkırıklarım eşliğinde yere çöktüm. Kafamı kapıya yasladım. Ağlıyordum. Sadece bunu yapabiliyordum. Fakat buna bile halim kalmamaya başlamıştı. Gücüm yettiğince son bir kez vurdum kapıya. Üşümüştüm ve bu işleri daha da zorlaştırıyordu. Ama ben kalan son gücümü tiksinerek "Baba acı bana, yalvarıyorum sana!" demek için harcadım. Sonrası benim için yoktu. Her şey ve her yer karanlık...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aysız Gece
Fiksi UmumBir şehir... Sekiz kişi... Geçmiş ve gelecek arasındaki çatışma. Aksiyona karışan tutku ve aşk!.. Yenilgiler ve zaferler... Bu hikâye başta Batu Demirbaş ve Ahu Korkmaz olmak üzere; Ateş, Duru, Alya, Emir Kıvanç ve Mine'nin de hikayesi... Bize katı...