Kurtulduk. Bölüm 36

15 3 0
                                    


BİNNUR.

O gün o çadırda hayatımın en büyük üçüncü çaresizliyini yaşamıştım.Birincisi dayımın karısının bana " sen piç doğmuşsun" o baban bildigin adam senin baban degil,. diye beni, kalbinmi ikiye bölmüş, ikincisi de beni Londaradan Ankaraya acilen çagıran Raziye teyzenin anlattıgı gerçekleri olmuştu.

O gerçekler ki genini taşıdıgım pisliyin annemi karında bebegiyiyle burakıp gitmesiydi.Annemi aldatması,.. bi kadın hayalerini yıkması,, annemin çaresizce trenin altına atılarak ihtihar etmesi,.

O kadar acımıştı ki kalbim Ankara tiren istasyonuna gidip iki gün yemeden içmeden heyken gibi o giden tirenlere bakmıştım ki sonunda çalışanlar benim deli olduğumu zann ederek tımarhaneye telefon etmişlerdi.

Orda tam o demirlerin altında annemin çaresizliyini hiss etmiştim.Yok olan hayalerini,. mahv olan hayatını.Evet hiç bir acıyla kıyaslanamaz anne acısı ama yıllar sonra yine bir acıyla yüzyüzeydim.

Allahın bir armağanı gibi kabulendigim Alihaydarın, kiymetlim olacak bir çocuğun babası elerimden kayıp gidiyordu.O 4 gün içinde ona bişey olmasın diye çabalamıştım,. elimden gelenin en iyisini yapmıştım ki son anda hayattan kopması çeresizliyin dibini görmek gibi bişeydi.

Hayat su gibidir demişti birisi. Ve o su akıp geçtiyi dereden bir daha geçmezmiş.Evet dogru hayat su gibidir ama akıp geçtiyi derelerden bir daha geçmeyecegini yanlış söylemişler. Bence sular gayet de akıp geçtiyi yerlerden bi daha geçer tıpkı acılar gibi.

Nasıl ki, acılar hayatımıza  renk degiştirip dönüyorlarsa, sular da o derelere öyle renk, şekil degiştirerek dönüyorlardı.İster bir  yaz yagmuruyla, ister kıştan kalan bi kar yıgının erimesiyle, ister gök yüzüne ağırlık yapan bulutların boşalmasıyla.

İşte bizim hayatımıza da aclar burda, bu ormanda şekil degiştirerek dönmüştü.Metehan Ateş Cihandar oğlunu ve Binnur Akasya.Dışardan assla ama assla bir araya gelemeyecek iki karakter gibi gözükseler de meyerse acıları aynı yerden kanıyormuş.Ve bu acımasız dünyaya geldiyim 28 senede ögrendiyim tek bişey vardı, oda çocuk iken yaralanan insanların içinde bi yerlerde  hep o yaralı çocugün saklanmasıydı. Sen ne yaparsan yap o çocuk hiç büyümez ve tek yaptıgı şey var, oda  sürekli yaralarına ağlamaktır, acımaktır ve sürekli seni o acılarda boğmaktadır. Bu yaptğı şey de çok basittir haa..

Hiç bir fırsatı kaçırmadan buldugu ilk uyğun ortamda  acılarını ortalığa saçar,kabuklamış yaraların kabuğunu koprıp, kanatar ve seni uzaklaşmak istediyin o acıların ta merkezine gömer, yani basıt çocukca bir eylem ama işe yarayan bi eylem ki asla kaçışın yoktu. Tıpkı bu ormanda taş kabuğuna çekilmiş Metehan beyin sırlarını bana anlatması gibi.Tıpkı benim yeminim olmasına ramen ona anlattıklarım gibi.

O anlattıklarım ki, hayatımda olan tek bir kişi gerçeyi biliyordu oda Ozan abiydi ki, ona da söylemek zorunda kalmıştım.Ama ne yalan söleyim hakikatli insanmış ve benim sırrımı benden daha iyi koruduğuna eminim.Şimdi sırıma daha bir ortağım vardı ve onunla Ozan abim kadar iyi  anlaşamasam da sırımın baki kalacağına kuşkum yoktu. Ve bu günler içinde anlamıştım ki acılar her ikimizi yeteri kadar incitmiş, kabuklayan yaralarımızı tekrar kanatmış, hatta onu bilmem ama benim  yendiyim sandığım korkularımı bile gömdüyüm çukurdan yeniden çıkarmıştı.

Çocuklugumdan bu yana yaşadıgım her ne varsa her düşdüyüm yerden ayaga kalkışımda, dik duruşumda gömmeye çalışışdım, bunu başarmıştım da.Az bi acılarımı Ege"de,  sonra yaralarımı Ankara da, daha sonra korkularımı  da Londra sokaklarına gömmüştüm.Ve döndüyümde kendimle memleketime annca dimdik kendi ayakları üstünde duran, asla kimsenin ezemeyeceği bir kadın götürmüştüm.O kadın ki hayatına erkek almamaya yemini olan bunu başaracağına kendine söz veren güclü bir kadın.

Kaderim Peşimde (devam ediyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin