20-Doğu Ekspresi

7.2K 596 178
                                    

Selammm güzellerim😍

Yazmayı, burada olmayı, sizleri, yorumlarınızı o kadar özledim ki...

Neden bu kadar ara verdin diye soracaksınız haklı olarak. Önce dedemi kaybettim maalesef. Ardından evlendim. Bu yüzden dönmek epey gecikti.. Ancak bir  daha bu kadar ara vermeye hiç niyetim yok, tabi Allahtan bir mani gelmezse 🙂

Neyse siz nasılsınız, neler yaptınız bu süreçte?

Şimdiden söyleyeyim yeni bölüm atmak için oyların artmasını bekleyeceğim. Malum evlenince sorumluluklar artıyor, yazmaya daha az vakit bulabiliyorum. Bu yüzden oylarınızı lütfen eksik etmeyin tabi yorumlarınızı da😃

Oylarimizi verelim, keyifle okuyalım ballarım❤😘

Özlem… Ne kadar ağır bir imtihanmış meğer. Dedem dışında Fırat’a kadar bu duyguyu kimse yaşatmamıştı bana. Sevdiklerimden hiç ayrı düşmemiş, kimseyi bu denli merak etmemiş, kimsenin yokluğunda bu derece sınanmamıştım. Oysaki iki ay sürmüştü sadece. Bu hayatta ne ayrılıklar vardı. Yıllarca görüşemeyenler… Gidip de dönemeyenler… Bir daha göremeyeceklerin… İki ay bunların yanında hiçbir şeydi belki de ama benim için öyle değildi. İş gerçeğe dönüştüğünde, araya mesafeler girdiğinde, beklemek, sabretmek hiç de kolay olmuyormuş meğer.
 
Özlemimi sona erdiren varlığı, hayal gibiydi. Yanımdaydı ama püf desem uçacak gibi hissediyordum. Birisi seslenecek ya da dürtecek de uyanacağım, şu an, Fırat yok olacak diye aklım çıkıyordu.

Yolda olan gözleri anlık bana dönerken düşüncelerimin içinden çıktım. Önüne dönmeden hemen önce yakışıklı suratında belli belirsiz bir gülümseyiş meydana gelirken “Gözlerini üzerimden ayırmadığına göre beni sandığımdan daha çok özlemişsin.” deyince birkaç saniye sonra sesindeki imayı algıladım.
           
Kaşlarım çatılırken “O ne demek Fırat? Özledim tabi. Fazlasıyla hem de… Sen ne sanıyordun ki?” dedim alınmış bir sesle.
           

Burnundan çıkıp nefesiyle buluşan alaycı gülümseyişiyle “Yokluğumda diyorum…” derken gözlerini yeniden bana çevirdi. “Beni pek özlemiş gibi görünmüyordun da şaşırdım.”
           
Güya Rasim abinin orada konuşacaktık ama oldukça sabırlı olan sevdiğim adam, kendisini sinir eden konularda bir o kadar tahammülsüzdü!

Sıkıntılı bir nefes alırken göğsüm yükseldi. Sessiz kalışımla başını yeniden bana çevirirken sol kaşını yavaşça havaya kaldırdı. “Bak inkar da edemiyorsun.”
           
Aldığım nefesi yine bıkkınlıkla geri verirken “İnkar etmeye değecek bir şey görmüyorumdur belki.” deyip bu kez bakışlarımı ben ondan çekerek dışarıya çevirdim.
           
Bakmasam bile benimle yol arasında gidip gelen bakışlarını hissedebiliyordum. “Yalan mı Pelda? Sözümü çiğneyerek o insanların karşısına süslenerek çıkan kız mı beni özleyen?”
           
Sert çıkan sesiyle yeniden başımı ona çevirdim. “Mesajlarımı okusaydın neden süslendiğimi anlardın!”
           
Yüzünde beliren alaycı gülüş kısa süreli olurken başını iki yana salladı. “Okumama ne gerek var Pelda?”
           
Kaşlarım çatılırken direksiyonu mahalleye doğru kırdı. “Ne demek ne gerek var Fırat? Telepati yöntemiyle mi anlaşmamızı bekliyordun?”
           
Bakışları yine anlık beni bulurken “Gerek yok, çünkü ben ne amaçla yaptığını biliyorum zaten.” dediğinde kaşlarımı havaya kaldırdığımı görünce devam etti. “Aklınca senden bu şekilde vazgeçeceklerini sandın demi?”
           
Nasıl bildiğini düşünürken başımı iki kez aşağı yukarı salladım. Yüzünde bilmenin verdiği ukalaca bir gülüş meydana gelirken “İşe yaradı mı peki?” diye sordu.
           
Oyun salonuna gelmemizle arabayı durdurduktan sonra cevap bekler gibi başını bana çevirdi. Gözlerim dalgalı bir denizi andıran mavilerindeyken başımı iki yana salladım. Bu kez çenesini sıktığı, sinirli bir gülüş belirdi yüzünde ve başını hızlı hızlı salladı. “Ben biliyorum işte. Boşuna da  konuşmuyorum ama sözümü dinleyen kim!”
           
Öfkeli haline inat sakinleşmek adına saniyelik gözlerimi kapatıp açtım. “Tek amacım bu değildi aslında.”
           
Gözleri kısılırken sorgulayan ve gergin çıkan sesiyle “Derken…” dedi.
           
“Annemleri de pişman etmek istedim Fırat. Pişman olsunlar ki bir daha rızamı almadan, böyle bir şeye kalkışmasınlar istedim.”
           
Yüzündeki gerginlik sözlerimle biraz yumuşasa da bakışları aynı ciddiyet ve sertliğini koruyordu. “Bu yine de beni dinlemediğin gerçeğini değiştirmiyor Pelda. Yüzüne en ufak bir şey sürme dedim, maşallah boya kazanına düşmüş gibiydin. Elbisene gel…”
           
Konunun elbiseye gelmesiyle sanki kısa olduğunu biliyormuş gibi panikleyerek sözünü tamamlamasına izin vermedim. “O gün sadece kılık kıyafetimle değil, Emir’in de yardımıyla birçok hoş karşılanmayacak şey yaptım ben Fırat.”
           
“Hepsini biliyorum Pelda. Neler yaptığınızı, nasıl bir elbise giyindiğini…”
           
Duyduklarımla şok içinde yüzüne bakakalırken kapısını açıp dışarı çıktı. Arabanın önünü dolaşırken bakışlarım hala üzerindeydi. Nasıl olurdu bu? Her şeyi geçtim yeni aldığım elbisenin kısa olduğunu nasıl bilebilirdi? Beni otururken görmüştü.
           
Üzerimdeki şaşkınlığı attıktan sonra ben de kendimi dışarı attım. Bu sırada Fırat salonun kapısını çoktan açmış, içeri adımlıyordu. Önümdeki basamakları hızla çıkarken kapının girişinde beni bekleyen Fırat’la göz göze geldim. Kapının eşiğine geldiğimde durdum. O kapı eşiğinden bir adım içeride bense bir adım dışında karşı karşıya dururken “Nasıl?” diye sordum.
           
Uyarıcı çıkan sesiyle “İçeri gir Pelda.” dediğinde nerede olduğumuzu yeni kavrıyordum.

SAFDERİN (DÜZENLENDİKTEN SONRA BÖLÜMLER YENİDEN YÜKLENECEK)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin