"ON BİR: AĞASAM DA FARK ETMEZ."
'Artık güneş doğsa da fark etmez.'Üç hafta. Tamı tamına üç hafta geçmişti verdiğim sözün ardından. Utkan ben yazmasam, aramasam da beni asla yalnız bırakmıyor ve benim yapmadıklarımı yapıyordu. Tam manasıyla olmasa da artık alışmıştım içimdeki boşluğa. En azından elim sürekli karnıma gitmiyordu artık, kendimi böyle teselli ediyordum. Şimdi ise akşam yemeği yemiştik ve ben odama çıkmıştım hemen. Bugün diğer günlerin aksine biraz halsiz hissediyordum. Bileklerimde ve kasıklarımda olan yaralar iyileşmiş olsa da izleri öylece duruyordu. Bakışlarım camda öylece gökyüzüne bakıyordum. Bu akşam tek bir yıldız bile yoktu gökte. Gözlerim kırpılmadan odağını izlerken tıklanan kapı ile yerimde doğruldum. Kapı hafifçe aralanmıştı. Gelene baktığımda ise babamı görmek beni şaşırtmaya yetiyordu. "Ay parçam," gülümsedim hitabı ile. "Gelebilir miyim?" Başımı sallamam ile kapının eşiğinden içeri girip ardından kapıyı kapattı. Gelip karşımdaki berjere otururken dudaklarımı birbirine bastırıp önüme düşen saçımı kulağımın arkasına koydum. "İnsan hüzünlüyken dünyayı buğulu bir camın ardından iç çekerek izlermiş." Gözleri bana döndü. "Nasılsın?" Sorusu ile göz bebeklerim titrerken yutkundum. "İyiyim baba, sen nasılsın?" Gülümsedi. Öne doğru eğilip dirseklerini dizlerine yaslarken ellerini de birleştirmişti. "Öylesine sormuyorum Ayza." Gülümsemeye çalıştım. "Bende öylesine cevaplamıyorum." Başını salladı usulca. Gözlerini kaçırdı. "Sana bir haberim var lakin iyi veya kötü olduğuna karar veremiyorum." Yerimde dikleştim merakla. Devam etmesi için gözlerine baktım. "O adam.. yani Esat," duyduğum isim tüylerimi diken diken etmişti. Titredim. "Ölmüş." Duyduklarım kulaklarımın uğuldamasına sebep olmuştu. Titreyişim artarken ayağa kalkıp önümde diz çöktü. "Hapishanede öldürmüşler." Yutkundum ardı ardına. Titreyen ellerimi avuçlarının arasına aldı. Üzerlerine öpücükler kondurdu. Ben odağımı kaybetmiş gibi odanın her noktasında gezdiriyordum gözlerimi. "Ayza'm, bir şey demeyecek misin?" Başım ona döndü usulca. Gözlerim doldu. "Baba.." mırıltımla eş ayağa kalkıp hizama eğildi ve beni kollarının arasına aldı. "Ben, ben çok şaşkınım." Dağınık saçlarımı okşadı. "Kendime kızıyorum çünkü ilk defa bir insanın ölümüne üzülemiyorum. Baba..." Şefkatle baktı yüzüme. Ellerini yanaklarıma koydu ve alnıma dudaklarını değdirdi. "Benim canımın ardı, bu seni kötü bir insan yapmaz. Onun ölümü belki de senin için en güzel haber bile olabilir. Sana bunları yaşatan biri için üzülemezsin ki." Gülümsedi usulca. Yanaklarımı okşadı. "Hepsi hak ettiğini bulacak." İnandım onun bu sözüne. Babamdı o benim, bana yalan söylemezdi ki.
"Önceden hep düşünürdüm. İnsanlar hep babalarından kahraman gibi bahsederdi. Benim kahraman diyebileceğim bir babam yoktu. İnsanlar ilk aşklarını babalarında tadardı, benim ilk aşkım da yoktu." Yutkundum usulca. Yüzümde duran ellerini tuttum. Gülümsedim, öyle içten gülümsedim ki bu ona da bulaştı. "Sonra sen geldin baba. Belki başta inanamadım, güvenemedim sana. Bunun için beni affet." Gözleri dolmuştu o heybetli adamın. "Beni kurtardığın o gece kahramanım oldun." Sol gözünden süzülen bir damla ile hemen elimi kaldırıp sildim. "Beni o kadar güzel sevdin ki, ilk aşkım oldun." Onun yaşlarını silmeye çabalarken benim de gözlerimden yaşlar süzülmeye başlamıştı. "On sekiz yılım kayıp benim. Lakin önümde kalan ömrüm senin sayende hep hafızamda kalacak." Beklemediğim bir şey yaptı. Beni kendine çekti ve sıkıca sarıldı. Saçlarımın arasından boynuma değen ıslaklık ila daha çok ağladım. "Baba, seni çok seviyorum." Bizi iyice koparan cümlem ile ağladık bir süre sarılı halimizle. Gelen kapı sesi ikimizi de ayırırken annem dolu gözleri ile bize bakıyordu. Babam yaşlarını sildi elinin kemikli kısmı ile. Toparlandı ve benim de yaşlarımı kuruttu. "Firuze'm, gelsene yanımıza." Babamın seslenişi ile annem bunu bekler gibi yanımıza gelmişti. Babam gibi yaptı o da, sıkıca sarıldı. Konuşmadı kimse bir süre. Babam yerine geçmiş sarılan annem ile beni izliyordu. Yumdum gözlerimi ve gülümsedim. Uzun bir aradan sonra huzurlu hissediyordum kendimi. "Annem benim, yaralı yavrum." Fısıltısı beni kor ederken o usul usul kokumu içine çekiyordu.