Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
"Kalk dedim sana! Kalk!" Ağzımdan fırlayan çığlık ile karnıma yediğim tekme aynı saniyede gerçekleşirken acıyla öksürdüm. "Baba, lütfen dur." Fısıltımla yanıma diz çöküp büyük nasırlı eli ile çenemi kavradı. "Fazlasın bu eve, seni yavaş yavaş yok edeceğim." Hıçkırdım art arda. Ne istiyordu benden? Neden bırakıyordu zarar vermeyi? "Baba canım yanıyor, yapma." Konuşmam ile elini sıktığı çenemden çekti. "Eğer.. eğer fazlaysam bu eve beni neden bırakmıyorsun baba?" Kaşlarını çattı önce. Daha sonra derince nefes çekti içine. "Çıkart aklından gitmeyi. Bu evden en fazla cenazen çıkar Ayza." Adımı söylediği sayılı anlardan birinde iken buruk bir gülüş belirdi yüzümde. "Her şeyimi aldın, her şeyimi.." Yaptığı şeyden gurur duyar gibi göğsünü kabarttı. Yüzündeki eğreti duran gülümseme büyüdü. "Bir tek canın kaldı, değil mi güzel kızım?" O gözlerdeki cani parıltılar ile gözlerimi yumdum. Boğazımda hissettiğim parmaklar ile kapalı gözlerimden yaşlar süzüldü. "Öldür beni." Benim dememi beklermiş gibi parmaklarını sıkılaştırdı. Ciğerlerime oksijen ulaşamazken sona geldiğimi biliyordum. Kimse kurtarmazdı beni bu adamdan. Kapalı gözlerim hafifçe aralandı. Gülen yüzünü gördükten sonra tekrar kapatacakken kulağıma dolan bir uğultudan farksız gürültü ile yutkunmak istedim. Yapabildiğim gözlerimi tekrar kapatmak olmuştu.
"Ayza! Ayza nefes al! Duyuyorsun değil mi beni!" Gözlerim o kadar ufak aralanmıştı ki gözüme doluşan ışık huzmesi ile dudaklarımı aralayıp nefes almaya çalıştım. Ciğerlerim sökülürcesine öksürmeye başlamış iken bir el sırtımdan kavrayıp beni doğrulttu. "Ayza? Nefes al kızım." Bilmediğim adamın emrine uyup tekrar nefes almaya çalıştım. Ölmemiştim. Bu adamın esareti, zulmü bitmemişti. "Ayza'm, ah benim güzel kızım." Bulanık gözlerim birkaç açıp kapatma ile netleşti. "Siz kimsiniz? Beni neden kurtardınız?" Boğazım öyle yanıyordu ki sarf ettiğim her kelimede. Titreyen elimi boğazıma sardım ve sızının geçmesini diledim. "Benim kim olduğum şuan önemli değil, sen iyi olduğuna emin misin?" Başımı salladım ağırca. Etrafıma bakındım. Büyük bir arabanın içindeydik. Yanan beyaz ışık gözlerimi alıyordu. Biraz daha doğruldum ve sırtımı arkamdaki kısma yasladım. Karşı koltukta oturan bir adam daha vardı. "Beni nasıl çıkardınız o evden? Kimsiniz siz?" Korku dolu gözlerim iki adamda gezerken yaşı büyük olan adam gülümsedi. "Seni o adamdan kurtarıp gerçek evine götürmek için buradayım ben." Gerçek evim zaten çıktığım yerdi. Başımı sağa sola sallayıp reddettim onu. "Benim evim orası. Bırakın beni, ne istiyorsunuz benden?" Çaresiz çırpınışlarım ile karşı koltukta oturan genç çocuk bana doğru eğildi. Hızla ellerimi kendime siper edip olduğum yerde korkuyla titrerken hıçkıra hıçkıra ağlıyordum. "Sizde vuracak mısınız bana?" Zar zor dile getirdiğim soru ortamı germişti. Hissettiğim ürperti ile yavaşça ellerimi indirdim. "Kimsiniz siz?" Yaşlı adam dolu gözlerini gizledi. "O adam ve karısı senin ailen değildi Ayza, ben senin öz babanım."
"Geldik, hadi in." Genç olan beni nazikçe sarsınca gözlerimi açıp dışarıya göz gezdirdim. Karşımda duran bahçeli ve ihtişamlı eve şaşkınca baktım. Açılan kapıdan indikten sonra ellerimi önümde birleştirip bir ayağımı geriye attım, fazlaca gergindim. "Yürüyebilecek misin kızım?" Ona cevap olarak bahçe kapısına ilerlettim adımlarımı. Yeterli bulmuş olacak ki ardımdan gelip kapıyı açtı. Biz basamaklardan inerken evin kapısı açılmıştı. İçeriden görünen kadın ağlıyordu duyduğum kadarı ile. "Yekta? Kızımızı getirdin değil mi?" Kadını kollarına alan adam bir eli ile yüzünü bana çevirdi. Arkamda duran genç çocuk elini belime koyunca irkilip geri kaçtım, bu hareketim hepimizi bozguna uğratırken çocuk iki elini hava kaldırıp bir adım attı geriye doğru. "Lütfen dokunma bana." Adının Yekta olduğunu öğrendiğim adam ve yanındaki kadın yanıma yaklaşıyor iken midem gerginlikle kasıldı. "Ben hiçbir şey anlamadım. Siz benim ailem olamazsınız. Benim bir ailem var zaten." Kadın buruk bir ifade ile bana daha çok yaklaştı. "İçeri girelim mi? Daha rahat konuşuruz." Başımı sağa sola salladım. Tanımadığım bir eve girmek istemiyordum. "Size güvenemem. Tanımıyorum bile. Beni bırakın lütfen, evime gideyim." Tanımadığım insanlardansa babamın zulmüne boyun eğebilirdim. "Dayak yediğin o yere evim diyebiliyor musun hâlâ? O zalim adama baba diyebiliyor musun sen?" Akşamdan beri ilk defa konuşan adamın ses tonu öyle sertti ki ürkmüştüm. "Anlamıyorsunuz beni, lütfen evime gideyim. Lütfen, lütfen." Genç olan elinin tekini dizlerimin altından geçirip diğeriyle belimden tuttu ve hızlıca kucağına aldı bedenimi. Yaşadığım şok ile put kesilirken o çoktan evin içine girmişti. Çaresizce beni bırakmasını bekledim. Nasıl olsa en sonunda bu evden çıkacaktım. Salon diye düşündüğüm yere girince içeride gördüğüm insanlar ile şaşkınlığı arttı. "İn bakalım küçük hanım," ayaklarım yere basar basmaz hepsinden uzaklaştım. Bu tepkim hiçbirini şaşırtmadı. "Gel şöyle otur, hadi kızım." Başımı sağa sola sallayıp bir adım daha geri çekildim. "Ben sizin kızınız değilim diyorum. Bu insanlar kim?" Gösterdiğim kişiler yerlerinde dikelirken ben yeniden geri çıktım. "Bir kere dinle. Sana söz veriyorum sonrasında nereye istersen götüreceğim." Adı Yekta olan adam konuşunca tereddüt ile başımı eğdim. Bir kere dinlersen onlardan kurtulabilirdim, evet.