Keyifli okumalar :)
SİTANSEL CEMİYETİ
3.BÖLÜM
Düğünler ve Düğümler Arafı
İşim buydu ya benim... Sakin kalabilmek! Kendimi etraftan soyutlamadan sakin kalabilmek benim uzmanlık alanımdı sözde. Okumuştum, çok şey biliyordum, insanlara konuşuyordum... Hani? Nerede şimdi o sakinlik, profesyonellik?
Ben uyandığımda kâbus olduğuna kendimi inandırmaya çalıştığım şeyin aslında kâbus olduğunun tam olarak şu an fazlasıyla farkındaydım. Hayat siz uyumadığınız takdirde sizi uyandırdığında zaten bir pürüz var demekti bu. Artık araftı, artık çıkmazdı, artık düğümdü...
Artık bir yerde kendime de itiraf etmem gerekiyordu. Dün gece Boran'ın odasında elektriklerin geldiği andan itibaren her şeyi kesik kesik hatırlıyordum. Anahtarı elimden düşürüşüm ve hemen ardından korkuşum, bir insanın tutup beni yere fırlatması, bir kavga sesi ve kanlı eller... Kâbusumda değillerdi, emindim. Çünkü kâbus olamayacak kadar çok korkmuştum.
Gerçekten durup beklemem mantıklı mıydı, kestiremiyordum. Yardım eli yoktu çünkü benim ellerim kanlıydı. Durum buydu.
Boğazına baktım, gerçekten rezildi. Birkaç zımba, özensiz bir dikiş, kuruyan kan... Geriye çekildim, ellerime baktım. Ona yaklaşamadım. Zaten yaklaşamazdım da... Bir kere nefesim yetmezdi.
"Kumsal?" Çığlık atarcasına nefes alarak hıçkırdığımda kollarımı duvara sürttüm. Bir anda gözümden bir damla yaş geldi. "Ne bu kızın hali? Kim bu? Ne olmuş buna?" Kavrayamadan geriye çekildim.
"Ben yapmadım." döküldü dilimden.
Gelen kişi Deniz'di. Kafasını salladı ve eliyle sakin olmamı işaret etti. Ben de kafamı salladığımda bana doğru geldi ve kolumu tuttu.
"Ne zaman gördün? Kim olduğunu biliyor musun?" Hayretle kafamı salladım. Şu an bayılmadan durmam mucize gibi bir şeydi. "Kızım odanın önünde ne işi var bu... Cesedin?"
"Ölmüş müdür?" diye sorduğumda kaşlarını çattı.
"Lan kör müsün?" diye sessiz bir çığlık attı. "Kızın soluk borusunu deşip dikmişler mi artık, zımbalamışlar mı, ne yapmışlar... Tamam, tamam, bakma sen de daha fazla. Gel benimle." Merdivenlere doğru sürüklemeye başladığında saçlarımı topladım. Biraz ıslaktı. Duş mu almıştım?
"Deniz, nereye götürüyorsun ki beni şimdi? O şey orada mı kalacak?" Bir şey söylemeden Asiller katına kadar yürüdü. Daha sonra Boran'ın odasının önünde durup telefonunu çıkardı.
"Odanın önündeyiz. Gel." İki cümlelik bir telefon konuşmasından sonra telefonu kapattı ve cebine koydu. Boran'ın odasının kapısı açıldığında uykulu bir Boran Karaman suratıyla karşılaştık. Sinirliydi ama endişeliydi de. "Biri öldü yine." diye lafa girdi Deniz. Boran'ın ifadesi değişmedi. "Ama bu sefer cinayet galiba."
"Kim demiş cinayet diye?" diye sordu sessizce Boran. "Bu ne yapıyor burada?" Beni işaret ettiğini anlamam iki saniye sürmüştü. Ona açıklama yapacak halim olmadığından sessiz kalıp Deniz'e döndüm.
"Kumsal'ın odasının önünde bir kadın işte. Bakmadım kim olduğuna. İğreniyorum ben."
"Oğlum mal mısın?" dedi Boran kapısını yavaşça kapatarak. "Kim olduğunu anlayamıyor musun suratından?" Bana döndü ve "Kim?" diye sordu. Kafamı olumsuz anlamda salladım. Çok yorgundum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SİTANSEL CEMİYETİ
General FictionBir elveda bile ağır gelirmiş, Terk edilmiş tüm yüreklere. Ki bazı elvedalar, Dile getirilemezmiş; Çünkü gözlerden anlaşılırmış bazı vedalar, Gözyaşları, kalbinden akarmış bazı insanların. Gitme, diyemezlermiş, Kimsenin dilinden dökülmezmiş veda sö...