SİTANSEL CEMİYETİ
2.BÖLÜM
YABANCILARIN VAATLERİ
Sevgi gösteren insafsızlar, sevgi göstermeyen insafsızlar kadar acıtmıyordu. Her şeyin bir seviyesi vardı ya, acımanın da vardı. Bazen merhamet edenler, acıma duygusunu az tadanlar ve sakin kalanlardı çünkü fazla merhamet öfke yaratırdı.
Saatin kaç olduğundan bihaber Doktor Sevda ile balkonda sohbet ederken bir anda uyuyakalmış olmalıydım ki sabah üstümde bir örtü ile balkondaki sallanan sandalyede sersem bir şekilde etrafıma bakınmaya başlamıştım. Dün yaşadıklarıma bir anlam yüklemeye kalktığımda kaşlarımı çatarak bundan vazgeçmiş, hemen ardından da sandalyeden kalkarak belimi ve boynumu ovmaya başlamıştım. Saçlarımı açtığımda aslında dün koşuştururken miydi ya da cemiyete girdiğim an mıydı pek hatırlamasam da o an bir şekilde toplayıverdiğim saç hâlâ aynıydı ve muhtemelen beni rezil rüsva etmişti. Hatta rezil rüsva eden saçlarım değildi, benim bu cemiyette olmamdı. Benim burada ne işim vardı ve bu nasıl bir tesadüftü ki burada kalmalıydım?
Babamdan nefret etmiyordum, aksine küçüklük travmalarıma dayanan, benden nefret ettiren travmalarımı hiçe sayarak onu sevmeye bile çalışmıştım ama bu nefret edememe kuralı da bir yere kadardı; artık adil olmayan bir baba ve yaptığı illegal projelere katlanacak gücüm yoktu. Bu nedenle ta küçüklüğümden beri misafirliğe gittiğimizde bile alışkanlık hali olmuş bir kusurum vardı: çalmak. En büyük nedeni de artık katlanamadığım kötülüklere kendimce "dur" demekti.
Küçüklüğümden beri de babamın arkadaşlarından, amcalarımdan, hatta lisede adil görmediğim insanların sahip olduklarından çalar, sokakta gördüğüm herhangi bir dilenciye ya da pantolonu yırtık pırtık, üzerindekinin kiriyle içinin paklığı tezat olan ve mendil sata sata çocukluğunu yaşayamayan zavallılara dağıtırdım. Bu hırsızlık değildi bana göre, adaletti. Çoğu insana göre bana kalmamıştı bu yaptığım ama şöyle bir baktığımda görüyordum ki ne yazık ki bana kalmıştı. Yalnızca bana değil, akli dengesi yerinde olan bütün insanlara...
Artık bunaldığımı hissettiğimde de daha fazla aynı evde yaşamak istemediğim babamın kazandığının da babamla aynı evde yaşamak istemediğini düşünüp ufak tefek araştırmalar ve planlar doğrultusunda öğrendiğim kadarıyla iş adamlarının kazandıklarının yalnızca legal yoldan olmadığını on beş yaşımda öğrenmiştim. Yedi sene süren iğrenme, nefrete yine dönüşememişti; sonuçta benim ailem bir tek babam ve ablamdı, onlardan nasıl nefret edebilirdim ki? Yedi senenin sonunda da kendimce birkaç belgenin kopyasını onlarda bırakarak orijinallerini ders notlarımın arasında saklamıştım. Yetmemişti. Yirmi iki yaşındaydım, üniversiteyi bitirmemiştim bile. Eğitim hayatımı umursamadan bütün belgeleri bir valize sıkıştırmış, babamın büyük kasasında duran bütün paraları almış ve defolup gitme uğrunda kullanmak üzere evden kaçmıştım. Benim de yancım vardı: Dağhan. Çocukluk arkadaşımdı ve beni satacağına inanmayı bırakın, daha önce tek bir kez düşünmemiştim bile. Fakat satmıştı. O da psikolojimi kaybettiğimi düşünmüştü fakat unuttuğu bir şey vardı ki psikolojiye mezun olmadan bu kadar hakim olan bir tek bendim.
Şimdi ise illegalden kaçarken daha illegal bir yere düşmüştüm. Merak ettiğim ise bu illegallerin hangisinin daha adil olduğuydu. İşte bunu öğrendiğimde kararımı verecektim. Burada mıydım, değil miydim? Ait olduğum yere adalet karar verecekti. Her zamanki gibi...
"Uyandın mı sarı kafa?" Şaşkınlıkla arkamı döndüğümde düşüncelerimden bir anda sıyrıldığım için korkmuştum. Ben bir şey düşünürken insanların bana seslenmesi ödümü koparıyordu ama iki saniyede de düzeliyordu bu durum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SİTANSEL CEMİYETİ
Ficção GeralBir elveda bile ağır gelirmiş, Terk edilmiş tüm yüreklere. Ki bazı elvedalar, Dile getirilemezmiş; Çünkü gözlerden anlaşılırmış bazı vedalar, Gözyaşları, kalbinden akarmış bazı insanların. Gitme, diyemezlermiş, Kimsenin dilinden dökülmezmiş veda sö...