I am right here
°
°
°
"Beni dinlemeni istiyorum."Dedi Woobin, adımlarını hızlandırdı ve elini mavi geçide soktu. Amacı kadehi almaktı ancak ona dokunamıyordu.
"Gerçek bir baba olsaydın. Kadehin yerini tahmin edecek kadar beni tanırdın ama hakkımda hiçbir şey bilmiyorsun. Sen benim babam değilsin, hiç olmayacaksın da."
Elini geçitten çıkarmış ve yere bırakmıştı. Düşüp kırılmaması için eğilen Woobin'in arkasına geçmiş ve onu iterek geçide atmıştı.
Bu süre içinde kendine gelebilmeyi başaran Jungkook gidip pentagramdaki mızrağı çıkararak ateşi kesmiş, ardından titreyen ellerine bakan Jimin'in yanına yalpalayarak ilerlemişti.
"Jungkook."
Elleri gibi tireyen sesi de içindeki tükenmişliği ele veriyordu. Jungkook küçük bedeni kolları arasına alarak sıkıca sarıldı. Burnunu omzuna bastırırken gözleri dolmuştu. Onun yüzünden biricik meleğini kaybedecekti.
"Özür dilerim, özür dilerim bebeğim sana inanmalıydım ben ben..."
Cümlesi bir hıçkırıkla kesildiğinde Jimin yüzlerini aynı hizaya getirmiş, gülümseyerek iki elini de Jungkook'un başının iki yanına koyup akan yaşları silmişti.
"Sorun yok Jungkook iyiyiz, buradayım."
"Buradasın."
Jungkook gözlerini kapatarak gülmüş sonra açarak karşısındaki güzelliğe bakmıştı. Onu her gördüğünde kalbinden taşan hislere engel olamıyor, övgülere boğmak istiyordu Jimin'ini.
Nazikçe ellerinden birini sarışının çenesine koyarak biraz eğildi ve dudaklarını onunkilere bastırdı Jimin'de kollarını boynuna doladığında diğer elini ince bele atıp kendine daha çok çekti.
Ikisi bir bütün olurken tek ihtiyaçları buymuş gibi, olan her şeyin öcünü alırmışçasına öpüyorlardı birbirlerini, aynı zamanda yavaşlardı da yorulmuş ruhları dinleniyordu şimdi.
Bu tatlı anı ne kadar bozmak istemesede Jungkook biraz geriye çekilerek dudaklarını ayırdı, hala ona bakan Jimin'in bakışları altında kendi asasını çıkardı ve yavaşça mavi geçide ilerledi.
"Huh, bunun zamanı geldi, Jimin saklan bebeğim."
Jimin dediğini yapıp geri çekildi ve geçidin yan tarafına geçerek eğildi.
Jungkook onun güvende olduğundan emin olduktan sonra asasının ucunun parlamasını izledi sonra kısa bir nefes vererek asayı geçide sapladı.Mavi sıvı, asa değdiği anda donmuştu. Jungkook aceleyle geçitten uzaklaşıp Jimin'in yanına gitti ve onun gibi eğilerek bekledi. Birkaç saniye geçmeden geçit büyük bir sarsıntıyla patlamıştı.
Jimin büyük sarsıntının geçmesinin ardından başını yasladığı göğüsten kaldırarak gözlerini açtı.
"Woaw"
Gördüğü manzara karşısında söyleyebileceği tek kelimeydi. Kütüphanenin her tarafı beyaz bir örtüyle kaplanmış gibi bembeyazdı, yere düşen kar taneleri saçlarında yer edinmişken ikili yavaşça ayağa kalktı.
Jimin hemen hala koltukta hiçbir şeyden habersiz yatıyor olanan annesinin yanına koştu. Onun iyi olduğunu gördüğünde gülümsedi.
"Bunu neden yaptığını anlıyorum."
Sera'nın elini tuttu ve gözlerine dolan yaşları başını havaya kaldırarak gidermeye çalıştı onunla kavga ettiği ve dinlemediği için çok suçlu hissediyordu hala.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölümlü Kadeh | Jikook |
Fantastik| Tamamlandı | ☁ Gizli güçlere sahip bir iblis avcısı olduğunu bilmeden büyüyen Park Jimin, arkadaşı Kim Taehyung ile "Pandemonium" adlı bir gece kulübüne gider ve o akşam işlenen bir cinayete tanık olur. Bu anı gördükten sonra doğaüstü olaylar peşi...