Bu bölüm uzun olacak diyebilirim... kelime sayısı açısından az olsa dahi zihin yönünden uzun olduğunu düşünüyorum. Uzun süre sonra Burak'ın gerçekleri ile tanışacağız. Bu tür bölümleri yazarken yoruluyorum. Çünkü gerçekten olan olayları yazmak, yüreğimi katletmekten farksız hale geliyor. Okuduğunuzda beni yeterince anlayacağınızı düşünüyorum. Bölümde anlatılan konu gündemimizde olan ve maalesef sonunu getiremediğimiz bir konu. Bu bölümün zihinlerinizde doğru bir yer edinmesini diliyorum. Farkındalığınızın artması ve yeterli gelişmelerde bulunmasını istiyorum. Umarım verdiğim mesajları doğru algılayabilirsiniz...
(10/04/2009) İstanbul
Burak'a sadece baban öldü denilmişti.
"BABAN ÖLDÜ!"
Burak her ne kadar daha 9 yaşında da olsa bu cümleyi anlayabiliyordu. Babası askerdi. 1-2 ay öncesinde ise bir göreve katılmıştı ve ardından tam da bugün şehit olduğuna dair haber gelmişti. Burak'ın o güzel ve küçük irislerini barındıran, yosun yeşili gözleri ağlamaktan kıpkırmızı olmuştu. Annesinin dediği hiçbir şeyi duymuyordu. Sanki ruhu çekilmişti... küçük kardeşi daha henüz 6 yaşında idi ve Çilem bile sanki hissediyormuş gibi hiç durmadan ağlıyordu. Annesi Çilem'i bir türlü susturamıyordu. Annesi tekrar içerde öylece susan çocuğa seslenerek,
"Oğlum hadi gel çıkıyoruz."
Burak annesini duymuyordu. Sabahtan beri denilen çoğu şeyi o iki kelimeden sonra algılamıyor gibi bakıyordu etrafa. Tülin, Burak'a yeniden seslendi. Bu sefer sesi duyulsun diye; ciğerlerindeki birikmiş kanı âdeta kusarcasına acı ile ciğerini ortaya sermişti.
"Oğlum!"
Burak sesleri hâlâ duymamakta kararlıydı. Kulaklarında bir uğultu dolaşmaya başlamıştı. Tülin sesini duyuramayacağını kavrayınca, kalabalık salonun içinden çıkıp, kucağında Çilem ile çocukların odasına yönelmişti. Burak parkeye serilmiş tavanı izlemeye koyulmuştu. Annesi eğilip, Burak'ın omzuna dokunmuştu.
"Oğlum!"
Burak ani dokunuş ile irkilip, geri çekilmişti. Annesinin yüzündeki endişeyi görüp, bunun neden olduğunu anlamaya çalışır gibi annesinin suratına bakınmıştı.
"Oğlum gidiyoruz."
Burak annesinin uzattığı eli tutup, ayağa kalkmıştı. Mezarlığa gidiyorlardı. Ev tıka basa doluydu...
Birilerinin bir topluluk hâline gelmesi için ya bir eğlence gerekirdi ya da bir yas.
Şu an için ise bir yastı.İnsanlar doğduklarında bu kutlanırdı. İnsanlar öldüklerinde ise yas tutulurdu. Geriye kalan ise size bırakılan aslında kısa bir ömür olurdu... ve insanlar o ömürde genel anlamda yanlışlarınıza takılırlardı. Siz siz olun kısa ömrünüz ile kendinizce oluşturduğunuz doğruları, doğru yönde kullanın. Unutmayın yaratanın bahşettiği tek bir hayatımız var.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NARÇİÇEĞİM 1
RomanceBiz iki kırık şehirdik... Bir yapboz gibi tamamlanacağımız günü bekliyorduk. NARÇİÇEĞİM Selen ve Burak geçmişinden kurtulmaya çalışan iki insan. Çocuklukları parçalanmış. Bir kenara kırılıp atılmış. İki yıkık,kırık şehirler. İki yapboz parçası... Ge...