Yansam da küllerimden başbaşa kalsam da ayaklarım hep buraya geliyor. Ait olduğum yer burası kendimin yarattığı dünya... yalnız bu evde ev sahibiyim ben, diğer evlerde misafirim.
Son 2...
Satırlarda nefes alalım....
Selen Deren...
Bu hafta kulübe de kalmak istemiştik. Susmak kalbimi göçertmişti. Artık gülemiyordum... Sahte gülümsülerim hariç... Sahte olduklarını Burak anlıyor ama o günde sonra üstüme gelemiyordu. Bir gün anlatacağımı zannediyordu. Bense daha üstümdeki çamurdan kurtulmaktan acizdim. Bu sırrı ona anlatmayarak Burak'ı koruyorum diye avunuyordum. Ocak ayına girmek üzereydik okulun bize sunduğu kısa tatilden önce bir tatil daha hediye edilmişti. Zoral kadını müdürümüz olarak eğitimimize düşkün olduğu kadar kafa dağıtmamıza fazlasıyla müsaade ediyordu. En son konuştuğumuzda bana iyi bir eğitimci olarak, 'Hep ders ders göstereceğiz de ne olacak eğer dinlendiğinizi hissedemezseniz size iyi bir eğitim sunamayız.' Bunları söylemesinin ardından elbette tatilden sonra kış tatiline kadar sıkı bir çalışma evresini gireceğimizi haber etmişti. Sınav tarihi giderek yaklaşıyordu fakat benim aklım konular ile fazla içli dışlı olamıyordu. Odaklanma sorunları yaşıyordum. Aklım o konudan dışarıya çıkmamakta kararlıydı. Burak beni yalnız bırakmamaya gayret etse de ben hep bir yolunu bulup ondan kaçıyordum. Her kaçışımda da onu arkamda bulmam bir oluyordu... derdim ondan kurtulmak değildi. Derdim onu her gördüğümde ona söyleyemediğim gerçekler yüzünden ona ihanet etmemdi. Bu gerçekler ne kadar silkelersem silkileyim yakamdan düşmüyordu. Tülin hanım bir şeyler yapacağını söylemişti. O işleri yoluna koyana tek eklime edemezdim.
Yağmur yağıyordu.
Biz her bir araya geldiğimizde yağmur yağardı...
Yine ve hep olacağı gibi.
Kış günü kar yağdığını görmek garip gelse de artık hava durumunu sorgulamayı bırakmam gerekiyordu. Son bir yıldır sıcak bir şehire tonlarca yağmur yağmışken ne de olsa garip olmazdı. Araba eski yolun zemininde kayarak ilerliyordu. Burak arabanın yolda zar zor ilerlemesinden şikayetçiydi. Sakinleşmek için elimi elinin arasın aldığında tüylerim diken diken olmuştu. Bu irkilmemi kaşları çatık bir şekilde izliyordu. Son günlerde halime tavrıma bir anlam veremiyordu. Sırf ben kötüyüm diye onu mutsuz ettiğim için değil de bana üzüldüğüne yemin edebilirdim. Burak böyleydi işte kendini hiçe sayarak başkalarının mutluluğunu önemserdi. Kalbi, benim aksime bencilik girdabına bulaşmayarak temiz kalmış eşsiz bir servetti. Konu bensem bu yaklaşıma gösterdiği hassasiyet büyük oranda artardı. Elini benden çekerken eli titremişti.
Sevgilim kirletilmeye değer misin benim paslı kalbim ile?
Ne böyle senle ne de sensiz... Radyoda duyduğum sözler ile Burak'a dönmüştüm. Gözlerinden geçen ifadede avucumu kesecek kırıklar görmüştüm. Hayır... sorunun o olduğunu düşünmüştü... oysa ben ona oynanılan oyuna dahil olmuş karşı safta yerimi almıştım. Ona iyilik adı altında kötülük yapıyordum. Suçluluk duygusu benliğimi öyle bir sarmalamıştı ki solmaya yüz tutan bir çiçeğe benziyordum günden güne... tam da yeni açmışken neyin kışı ayazı bu sevgilim? Eğer öğrenirse bana dair her şeyi silip atacaktı bundan emindim. Bırakın yüzüme bakmayı aynı şehirde bile yaşamak istemeyecekti. Bu yaşadıklarımı bir başkası yaşasa gidip anlatmasını tavsiye ederdim gelin görün ki konu kedinizin aleyhine dönünce eliniz kolunuz bağlanıyormuş yüzeysel konuşmak kolay olanıydı. Ben artık zorun içinde debelenen taraftım. Bundan nefret de etsem o ücra köşedeki çaresiz kız bendim. Bu yalana ne onu ne de kendimi bulaştırmak istemezdim. Şimdi önümde ne bir ışık ne bir rehber vardı ne ile bulacaktım yolu? Kendi yandığı bile belli olmayan ışığım yetecek miydi yolumu aydınlatmaya?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NARÇİÇEĞİM 1
RomanceBiz iki kırık şehirdik... Bir yapboz gibi tamamlanacağımız günü bekliyorduk. NARÇİÇEĞİM Selen ve Burak geçmişinden kurtulmaya çalışan iki insan. Çocuklukları parçalanmış. Bir kenara kırılıp atılmış. İki yıkık,kırık şehirler. İki yapboz parçası... Ge...