Biz iki kırık şehirdik...
Bir yapboz gibi tamamlanacağımız günü bekliyorduk.
NARÇİÇEĞİM
Selen ve Burak geçmişinden kurtulmaya çalışan iki insan. Çocuklukları parçalanmış. Bir kenara kırılıp atılmış. İki yıkık,kırık şehirler. İki yapboz parçası... Ge...
Kendimi yazmak için zorladığım bir bölüm oldu. Bir tarafım ilk kitabı bitirmek için yanıp, tutuşurken bir tarafım geri geri kaçıyor. Ruhsal olarak kendimi iyi hissetmek için âdeta bir savaş veriyorum. Belki buna satırlarda rastlıyorsunuzdur... bana çok iyi geliyorlar. Narçiçeğim evreni benim tüm umudumla hayata tutunmamın sebeplerinden birisi. Bu umudumu kalbinizde hissediyorsanız, bende dünyanın sahteliklerinden arınmış gerçek bir gülümseme sunuyorum size. Bu kitap basılacak. Buna inancım tam. Biz her gün daha da büyüyeceğiz bu satırlarda. Siz de bana inanın. Başaracağız! :)
Satırlarda nefes alalım...
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Selen Deren'den...
Sokaklarda öylece dolanıyordum. Ruhumu yıllar önce bu şehirde öldürmüşlerdi. Benim mezarım bu şehre gömülüydü. Çocukluğumun hâlâ suratı asıktı. İsterse trilyon yıl geçsin ben hep oradaki her şeyin altında ezilen kız olacağım. Onu mutlu etmeyi başaran tek insanı da metrelerce uzağa itelemiştim. Eğer beraber olmaya devam edersek birimize zarar vereceklerdi. Bunu adım kadar iyi biliyordum. Hiç biri arkası gelmeyecek tehditler değildi. Ne zamana kadar uğraşacaktık onlarla? Elbet zayıf bir anımızda saldıracaklardı. Bizi hiç beklemediğimiz bir anda vurabilirlerdi. Bunu göz göre göre kabul edemezdim. Polis elbet gittim ama hiç bir şey bulunamadı. Bu da onların bir sır perdesine sığındığını gösterir. Düşman açık oynamıyorsa, yenilmek hep daha yakındır. Belki böyle acıdan kıvranırdım ama en azından onun iyi ve sağlıklı olduğunu bilirdim. Kimi kandırıyordum? Onu şimdiden özlemek için ant içmişti kalbim. Güzel bir kitapçı görmüştüm. Burada eski kitaplar yoğunlukla daha fazla görünüyordu. Eskiliği severdim. Antika şeylere bayılırdım. Kitapçı hem bir kütüphaneyi hem de kafeyi andırıyordu. Cam da şöyle bir alıntı yazıyordu;
"Yangın, külleri olmamış insanlar için basit bir yanıştan ibarettir. Fakat yıllardır o yangın ile yananlar yangının tadını iliklerine kadar hissetmişlerdir."
Oradaydı. Baktigim her yerdeydi. Kitapçının camından yansıyan görüntü ile titremiştim. Belkide benden başkasına görünmüyordu titrediğim... bir araya gelmek için yemin etmiş olmalıyız seninle. Çünkü her seferinde bana attığın ağlar beni sana bulduruyor. Ona dönmek için çırpınıyordum. Sadece bunu göstermiyordum.
Ruhun ruhuma denk gelmeye mecburmuş gibi...
Burak'ı gördüğümde ona olan özlemimin ateşi daha da harlanmıştı. İnatla peşimden geliyordu. Eğer biraz daha karşımda dikilirse ona olan sevgim terazi de baskın gelecekti. Peşimden gelmeye kalkacağını biliyordum. Onu uzaklaştırmalıydım. Savaşa ayrı ayrı devam etmeliydik... öyle kırgın bakıyordu ki. Küçük bir çocuğu en mutlu olduğu yerden alıkoyuyormuş gibi hissetim. Yüzündeki o kırgınlığı yarattığım için kendimden nefret ettim. Bir kez daha. Kendi suratıma yumruklar savurmak istiyordum.
"Benden gittin."
"Bir araya gelmemeliyiz."
Yolun karşısına doğru yürümeye başladığımda arkamdan gelmeye devam ediyordu. Bırak da daha fazla zarar vermemeyeyim sana. Görüyorsun işte kalbine batan ve orayı sızlatmaktan başka bir işe yaramıyorum.