Evrenimize geldik yine ve hep olacağı gibi... geri sayıma girdik. Buraya geldiğimde ne kadar acım varsa hepsini birer birer dindiriyorsunuz... yaralarıma pansuman yapıyorsunuz. Narçiçeğim'i yazmak aşırı yorucu olsa da bir o kadar keyifli... İyki siz Narçiçeklerim! Günden güne daha da çoğalırız umarım. Narçiçeğim serisinin ilk kitabını tamamlamamıza çok az bir süre kaldı... daha sonrasında kitabın basıma geçmesi için yayınevlerine dosya göndermeye başlayacağım. Son düzenlemeler de yapılırsa ve kabul görürsem ellerimizde bir kez daha kitabı okuyacağız... :))
Kitapta en çok değindiğim noktalardan birisi de "Kendinizi sevin." Cümlesini benimsetmekti. Kendimizi sevmeden cidden bir çok şey düzelmiyor. Kendimizin kıymetini çokça bilelim.Şimdi sıra bölümümüzü okumaya geldi!
Duvarların arkasında saklanan bir çocuk gibi.
Satırlarda nefes alalım...
“Bu fikri bulmanız iyi oldu. Hepimize iyi gelecek!”
Çilem heyecanla ellerini birbirine çarpmış arabada çalan şarkıya ayak uydurmaya bulduğu bir kaç dans hareketi ile devam etmişti. Selen açtığı camdan saçlarını dışarıya teninden akıp giden rüzgâra teslim etmişti. Kendini olduğundan daha fazla huzurlu hissediyordu. Rüzgarın, tenine her çarpışında dudakları yana kıvrılıyordu. Huzuru tatmak iliklerine kadar mutluluk salgılamasına neden olmuştu. Dünya ona göre eskiden siyaha boyalıydı şimdi ise yeni boyaları ve yeni kağıtları vardı. Dünyasını renklendirmek onun ellerindeydi. Grileri hâlâ vardı... buna rağmen hayatını renklendirecekti. Selen bir elini anlına dayamış, dışarıyı izliyordu. Burak boşta kalan eli yakalayıp ellerinin arasına sıkıştırmıştı. Çilem yaslandığı koltuktan kalkınmış Burak'ın koltuğunun arkasına tünemişti.
“Annem ve Aydan teyze beraber geleceğiz dedi ama ya bir sorun olursa...”
Arabanın içindeki herkes ne demek istediğini anlamıştı. Viral sorun çıkarırsa diyordu. Çilem sıkıntıyla kafasını yeni açtığı cama çevirdiğinde geriye yaslanıp, akıp giden yolları izlemeye koyulmuştu. Hepsi el birliğiyle o adamdan nasıl kurtulacaklarını düşünüyorlardı. Bugün kendilerine izin vermişlerdi, düşünme günleri değildi. Çilemin sorusu havada asılı kalmıştı. Kimse cevabı doğru düzgün yanıtlayamıyordu. Hep beraber kamp yapmak istemişlerdi. Bu biraz kendilerini rahatlatmak için bir istekti. Herkes yorgun ve bitikti, bir şekilde bunu tersine çevirmek gerektiğini düşünmüşlerdi. Selen, Burak, Can, Çilem, Tülin, Aydan hep beraber 2 gün boyunca hep beraber olacaklardı. Aile gibi. Viral bu olaya çok fazla dil uzatamamıştı. Can'a olanlardan fazlasıyla korkmaya başlamıştı. Can için onun iyileşme suresine odaklıydı. Bu aralar onlara karşı umursamazdı. Onlara karışmamayı tercih ediyordu. Etrafında olan biteni sadece izliyordu. Bu ise kafasında dönen tilkilerin durmasına sebebiyet değildi...
Selen eline kapanan ele karşılık vererek, sımsıkı sarmıştı. Burak sevdiği kadına her baktığında iç çekiyordu. İçinde çıkan ayaklanma öyle büyüktü ki... zelzele etkisi yaratıyordu. Gözleri kesiştiğinde ikisi de yutkunup birleşen ellerine bakmıştı. Kavrulan duyguları her geçen gün yanmaya devam ediyordu. İstanbul'dan döndüklerinden beridir birbirleri ile ilgilenmek için zaman kolluyorlardı. Sonbahar aylarında bile İzmir güneşi şehirde boy göstermeye devam ediyordu. Güneş içlerini ısıtıyordu. Ne kadar güneş de olsa rüzgarlı bir hava hakimdi şehirde. Sonbaharın sürprizlerinden biriydi teni gıdıklayan rüzgarlar. Selen ve Burak aşklarının içlerine işleyişini artık kabullenmişti. Aralarındaki bağ ilişki ile taçlanmıştı. Aşklarını sıradan olarak adlandıramazdık. Onlar bataklıkta birbirini bulan iki bedendi... aşıklar gibi davranmayı sevmiyorlardı. Mutlaka ortalığa muziplikler çıkarıyorlardı. Şu an ki gibi naif dokunuşları da birbirlerinden esirgemiyorlardı. Can'ın suratı sirke satıyordu. Kulaklıklarını takmış bir biçimde kimse ile ilgilenmemeyi seçiyordu. Yüzündeki gülümseme günden güne soluyordu. Evden uzaklaştığı için iyi hissetse de çok fazla yoruluyordu. Her hafta en az üç kere kontrole gitmek zorunda kalıyordu. Gece fenalaşmaları ve krizleri saymazsak doğru düzgün bir günü zor geçiriyordu. Doktoru temiz havanın kesinlikle iyi olacağını, gözlerinin Candan ayrılmaması gerektiğini söyleyerek bu kampa izin vermişti. Herkes biliyordu ki Can’ın hastalığı günden güne daha da kötüye gidiyordu. İlaçları ve diğer tedavi yolları onu sadece şu anlık iyi ediyordu. Can ölüm ile burun buruna gelmesinin çok yaklaştığını hissediyordu. Çok az ayağa kalkabiliyordu. Ayakta kalma süresi 15 dakikayı zor buluyordu. O sırada da ancak ve ancak özel ihtiyaçlarını gideriyordu. Geri yerine oturduğunda ayağa kalkması sonucu gece boyu sürecek ağrılar peşini bırakmıyordu. En yakın arkadaşlarından biri olan Gökçe’de de kendi hastalığına denk gelmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NARÇİÇEĞİM 1
RomanceBiz iki kırık şehirdik... Bir yapboz gibi tamamlanacağımız günü bekliyorduk. NARÇİÇEĞİM Selen ve Burak geçmişinden kurtulmaya çalışan iki insan. Çocuklukları parçalanmış. Bir kenara kırılıp atılmış. İki yıkık,kırık şehirler. İki yapboz parçası... Ge...