🌼 10

3.9K 116 30
                                    

Melek Mosso - Keklik Gibi ile yazılmıştır.

🌼

~Elveda demek, bir veda değildir asıl.~

"Korku, seni andan ana çürüten bir katildir. Sinsice beynine sızar ve orayı işgal eder. Oradan tüm vücuduna savaş açar, seni  zelzelelerde bırakmışçasına sarsar. Vücudun merkez üssüne bir yuva kurmuşsun da oradaymışsın gibi titrerken iliklerinde bir şeylerin harekete geçtiğini hissedersin. Ürpertici, soğuk. Onun adı çaresizlik. Çaresizlik ise insanoğlunun en büyük korkusu."

Kırmızı.

Ellerimin üstünde sirayet eden tek renkti. Öyle ki kuvvetliydi sirayeti ellerimin kendi rengi sanmıştım kısacık bir an.

Kan.

Parmaklarımın arasından çıkıp gelen, durmayan sıvıydı sebebi o kadar kırmızının.

Şimdi ilk defa hayatımda bu kadar çok kırmızıdan korkarken, ellerim yerde cansız gibi yatan kadının karnında iken daha iyi anlıyordum korku nedir, çaresizlik nedir yıllar önce ben daha küçücük bir çocukken babamın bana söylediği o sözlerden. O zamanlar anlamamıştım, boş boş bakmıştım babamın masmavi gözlerine ama şimdi vücudum baştan aşağı hissediyordu ve zihnim anlıyordu. Lakin yine de kafamın içinde bir boşluk vardı. Düşünemiyordum, ne yapıyordum - ne yapmalıydım bilmiyordum. Vücudum benden habersiz bir şeyler için çaba verirken gözlerimden durmadan yaşlar boşanıyordu. Ve bu o kadar fazlaydı ki bir an göz yaşlarımın parmaklarımın arasına sızan kırmızılıklar ile savaş verebileceği gafletine bile kapıldım.

Konuşamıyordum. Ağzımı açıyordum, dışarıya çıkan tek ses birer sızlanma ve hıçkırık oluyordu. Birbirine uymayan harfler vardı yan yana gelen, hiçbir dilde bir anlam ifade etmeyen. Deniyordum bağırmayı, yardım istemeyi ama son bağırışım 'Melisa!' idi. Ötesi yoktu. Ötesi ona sürünerek yaklaşmam ve karnından kayıp giden ellerinin yerine aceleyle - sanki yapmasam oradaki iki küçük can kopup gidecekmiş gibi - kendi ellerimi koyup akan sıvıyı durdurmaya çalışmamdı, orayı sıkıca tutmamdı.

Orada ne kadar öyle çaresizlikler içinde kaldık bilmiyorum, telefondaki sesler ne zaman sustu ve yerini koridordaki koşma sesleri aldı hiçbir tahminim yoktu. Tek yaptığım vücudum sıtmaya tutulmuş gibi titrerken ellerimle kanı durdurmaya çalışmak ve ağzımı açıp tekrar tekrar bir şeyler diyebilmeyi denemekti.

Sesler artık çok yakından gelirken birilerinin geldiğini kavramaya başlayan zihnimin bana ilk verdiği sinyal panikti. O geliyor sandım. O adam. Katil. Bunun ihtimalini kabullenen bedenim koruma iç güdüsüyle harekete geçerken etrafa bakınmaya başladım alalacele o iki küçük canı koruyabilecek bir şeyler için. Ben daha bir şeyler bulamadan kapı şiddetle açılıp arkasındaki duvara çarparken panik ve korkuyla yerimde sıçrayıp daha şiddetli ağlamaya başlarken bir yandan da vücudumu önümdeki bedene siper etmeye çalışıyordum. Halbuki küçücük bir çocuk gelse ve beni eliyle hafifçe ittirse dahi kolaylıkla yana düşüverirdim. Bunu bilmek yine de koruma iç güdüme engel olamıyorken farkında değildim aslında gözlerimi sıkıca kapattığımın ve arkamdaki bedenin beni çoktan kenara çekip yanıma dizleri üzerinde çöktüğünden.

Sesler duyuyordum. Bağırışlar, isyanlar, serin kanlı olmaya çalışanlar... Bir şeyler oldu, bir şeyler yapıldı. Birileri daha girdi çıktı odaya, en son sesler biraz azaldı ve biri adımladı yanıma yere sert sert vuran ayakkabı sesi ile. Bu beni daha da ürpertirken sırtımın dayandığı duvara daha da sığınmaya çalıştığımı hatılıyordum. Sonrasında bir el dokundu koluma, daha bacaklarımın altından geçmeden bir kol zihnimin kendini çaresizliklerle dolu bir karanlığa bıraktığını ölüm sessizliğini daha önce tatmış bedenimden anladım.

SESSİZCE #tamamlandıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin