Ben geeelllddiiimmm!!!
Merhaba benim canımın içi okurcanlarım!! Hepinizi çok ama çok özledim.
2 aydır buralarda yoktum. Çok kötü günlerden geçerek, ıkına ıkına bu bölümü devam ettirmek zorunda kalarak burada aldım soluğu. Bölüm birazcık ama çok azcık kısa. Diğer bölümde telafi edeceğimi bildirmekle başlıyorum sözlerime.
Haziranda size bir bölüm daha atacaktım ama okul işlerimden dolayı uğrayamadım. Sonra benim için hiç güzel bir günü olmayan Temmuz ayına girdik. Anneannem vefat etti. Bu ansızın gelen ayrılık beni perişan etti. Derken teyzem çok ciddi bir şekilde rahatsızlandı. Ona alışacağım derken annem rahatsızlandı. Anlayacağınız temmuz ayı benim için çok kötü geçti. Ağustosun başında ise yine bu hastalık ve hastane süreçlerine adapte olurken Ağustos sonunda anca kendimi toparlayabildim ve gelebildim.
Sonuç olarak kötü bir dönemden geçip yarım bıraktığım bu bölümü bir şekilde toparlayabildim ama kafamı toparlayamamış olacağım ki çok uzun olmadı bu bölüm. Affınıza sığınarak, beklemenizin temennisi olarak paylaşıyorum. Diğer bölümde kendimi affettireceğimi umarak sizi bölümümüze davet ediyorum.. Keyifli okumalar okurcanlar, bölüm sonunda görüşmek üzere...
-Kusurlarım olduysa affola...-
Alparslan'dan;
Yeter artık, diye bağırmak ve yüzüne yüzüne yumruk sallamak istiyordum. Ben de Gökçen'siz bir hafta geçirmiştim. Anlayabiliyordum halini. Ama ben böyle çökmemiştim, yani en azından devrelerimin yanında.
"Hala haber yok! Belki de Oğuz puştuyla evlendi! O puşt, Ayşe'me evlenme teklifi etti belki?!" diye içli içli konuştu Ali.
Savaş artık pes etmiş, konuşmaktan ve dert dinlemekten illallah etmişti. O yüzden gözlerini devirip çayından yudumlayarak elindeki kitabı okumaya devam etti.
"Daha ne kadar abartacaksın acaba?" dedim gözlerimi kısarak. Oturduğum sandalyede götüm düzleşmişti artık! Saatlerdir aşk acısını çekiyorduk. Kollarımı göğsümde bağlamış, soğumaya yüz tutan çayımla Ali arasında göz gezdiriyordum.
"Vay be!" dedi tükürür gibi. Yüzünde ise seçilebilir bir hayal kırıklığı mevcuttu. "Arkadaş diye yanımda gezdirdiklerime bak! Helal olsun Altan'ların en sevmediğim kişisi!"
Oflayıp ayağa kalktım. Pencerenin önüne giderek time baktım. Koğuş girişinin önünde oturmuş, çay içiyorlardı. Ali'nin dırdırını çekmektense onlara katılmak bana daha cazip gelmişti.
"Neden mesajlarıma geri dönmüyor acaba?" diye tekrar telefonuna bakarak konuştu Ali. Ayşe Teğmen bir an önce görevden dönseydi de Ali de bir sussaydı. Biz de rahatlardık hiç olmazsa. Tamam gideli 35 gün olmuş olabilirdi. Tamam, ben Gökçen'siz geçen bir haftaya bile zor dayanmış olabilirdim. Ali'ye bu konuda kesinlikle hak veriyor ve anlıyordum. Ama bazen anlamak yeterli gelmiyordu.
"Ali," dedim bezgin bir nefes verip yüzümü ona dönerken. "Teğmen görevde biliyorsun değil mi kardeşim? Hem de gizli bir görevde! Dolayısıyla istihbarat toplamak yerine sana sürekli mesaj atmasını bekleyemezsin!"
Ali suratıma bön bön bakıp ofladı. Eliyle yüzünü sıvazlayıp su içti ve tekrar arkasına yaslandı.
"Bugün tam 35 gün 21 saat 6 dakika 17 saniye oldu gideli! Zaman geçmek bilmiyor ki, ben ne yapayım ya!?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Vatan-ı Elzem
General FictionVATAN nedir ? -Vatan ; yiğitlere cennet kokusu, hainlere cehennem korkusudur. HUDUT nedir ? -Vatan'a namustur. BAYRAK nedir ? -Vatan'ın şerefi, hududun hilali, bir fedainin yüreğidir. Ben askerim ; yüreğim BAYRAK, namusum HUDUT, cenneti...