42. Papercut Bliss

1.6K 178 366
                                    


merhaba, 10k bir bölümle geldim. biraz *ağır* bir bölüm, yine de iyi okumalar! yazım hataları için şimdiden üzgünüm~

uyarı: oldukça detaylı tasvir edilmiş ölüm sahnesi içerir. [yan karakter ölümü]



Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


네가 나한테 이럼 안 돼

You can't do this to me

네가 한 모든 말은 안대
Everything you've said is a blindfold

진실을 가리고 날 찢어 날 찍어
It covers the truth, rips me apart, and spears me

나 미쳐 다 싫어
I get crazy, I hate it all

전부 가져가 난 네가 그냥 미워
Take everything away, I just hate you

But you're my everything 


42. Papercut Bliss


Zaman bir aldatmacaydı.

Zamanın bir yalan olduğu anların dokusundan belliydi. Bazı anlar vardı; üzerinden yıllar geçmesine rağmen sanki hala anın içerisindeymiş gibi, parmaklar uzatılırsa tutunabilirmiş gibi gözlerinin önünden akıp gidiyordu. Bedeni hissediyordu, gözleri görüyordu, kulakları işitiyordu, burnu kokluyordu. Hem de ilk günkü gibi tazeydi, fırından yeni çıkmış bir ekmek kadar sıcak ve samimi.

Dizlerini kendine çektiği otobüs koltuğunda ayaklarındaki halhalın takılış anı gözlerinin önündeki dünyadaydı –kendi yarattığı tatlı yerin ilk anılarından biriydi bu. Hyungunun ona aldığı hediyelerin arasında belki de en kıymet verdiği. Kırmızı balıklı anahtar çocukluklarının anısıydı, inci küpeler hayallerinin tadı, ilk fotoğraf çekiminin kanıtı. Ama bu halhal... Bu halhal sadece hyungu ona yakıştırdığı için alınmıştı; bu halhal içten gelmişti, bu halhal yakıştırıldığı için ayak bileğindeydi. Kutuyu açıp da avuçlarına aldığında kendisine ait olduğuna inanamıştı; sonrasında zümrütler bir bir parlamış, ona ait olduğunu haykırmıştı. Taehyung birçok gece halhalla çevrili ayak bileğini okşamıştı, ayak bileklerinden öpmüş, halhalın zümrüdünü dudaklarında nefes gibi tatmıştı, teni tadarken ayak bileklerine kadar sevmişti.

Şimdi halhal hala ayağındaydı, yarım yamalak giydiği beyaz spor ayakkabıların üzerinde, otobüsün karanlığında bile parlıyordu. Seokjin titreyen parmaklarıyla öne uzanıp okşadığında tene dokunur gibi oldu; kendi tenine değil. Ayak bileğini öpen narin, güzel dudaklara, saatler önce tattığında zımpara gibi hissettiren dudaklara. Ona dokunmak istedi ama beden uzağındaydı, cennet ve cehennem kadar uzak.

Sandpaper Kisses || TaejinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin