when the world was at war we kept dancing, minwon

四

13 haziran 1948
goheung-gun, jeollanam-do, güney kore

ellerimi şortumun cebine sokarak yürümeye devam ettim. yürürken adını bilmediğim bir şarkıyı ıslık çalarak söylüyordum. elimde fırınımızın karşısındaki marketten aldığım birkaç malzeme vardı. mingyu birlikte yemek yapmak için iş çıkışı evine gelmemi teklif etmişti. annesiyle babası bu geceliğine şehir dışındaydı ve evde sadece kız kardeşiyle kendisi vardı. evde eksik olan malzemeleri bana haber etmiş gelirken almamı istemişti. poşetin içine 2 dal taze soğan, esmer şeker, 2 tane kore armudu ve soya sosu vardı. açıkçası yemek yapmak hakkında hiçbir fikrim yoktu ve ne yapacağımızı da hala anlamamıştım.

evlerine geldiğimde bahçenin kapısını iterek içeri girdim. büyük bir bahçeleri vardı ve ortada evin ana kapısına giden taş bir yol tarafından ikiye ayrılıyordu. evleri ise eski geleneksel kore evleri gibiydi. sadece zenginlerin sahip olacağı türden. çimlerin üstünde mingyu'nun kız kardeşi her zaman yaptığı gibi sırt üstü uzanmış bir kitap okuyordu. farklı olarak, bir elinde kitabı tutarken diğer boş elinde ise mingyu'nun son iki aydır her zaman yanında taşıdığı tenis topu vardı. yanından yürüyerek geçerken durdum ve ona seslendim.

"yah kim minseo! ne okuyorsun?" başını kitabından kaldırıp kâküllerinin ardından bana baktı. yüzündeki hiçbir mimiği oynatmadan kitabı kapatıp kapağını bana doğru gösterdi. gözümde gözlüklerim olsa da görmekte yine de biraz sıkıntı çekiyordum. biraz eğildim ve gözlerimi iyice kısarak kitabın başlığını okumaya çalıştım. fyodor dostoyevski. insancıklar. "güzel bir seçim. yaşın için biraz ağır değil mi?" karşımdaki kızın henüz 14 yaşında olduğunu biliyordum ve daha çok romantik komedi tarzı kitaplar okuyacağını düşünmüştüm.

kafasını iki yana doğru sallayarak tek kelime etmeden kitabına döndü. bu haline gülerek kapıya ulaştım. üç kez tıklattıktan sonra tam olarak 17 saniye bekledim. "wonwoo hyung! gelmişsin." üstündeki bebek mavisi aşçı önlüğü ve şapkasıyla oldukça tatlı görünüyordu. vakit kaybetmeyerek kolumdan tutarak beni içeri aldı. "istediğim şeyleri aldın mı?" poşeti yüz hizamıza getirip sırıttım. "unutur muyum?" mutlu bir şekilde poşeti elimden aldı. ve mutfağa yöneldi. "çantanı odama bırak ve ellerini yıkayarak buraya gel." bugünlük ipleri elinde tutmasına izin verdim ve dediklerini ikiletmeden odasına yöneldim. kaydırmalı kapıyı yavaşça açtım ve deri kol çantamı çıkartarak yatağının üstüne bıraktım.

tam odadan çıkmak üzereydim ki çalışma masasının yaslandığı duvara astığı bir fotoğraf dikkatimi çekti. sevdiği filmlerin ve oyuncuların posterleri arasına beolgyo'da çekildiğimiz fotoğraf asılmıştı. altına da küçük bir not yapıştırmıştı.

wonwoo hyung ile goheunggun date~♥

"pfft." gülmek üzereyken kendimi son anda durdurdum. tatlı. odadan çıkarak tuvalete yöneldim ve çabucak ellerimi yıkayarak tekrar mutfağa gittim. beni gören mingyu yanıma ulaştı ve elindeki önlüğü üstüme geçirdi. ben daha ne olduğunu anlayamadan arkama geçip önlüğü bağlamaya başladı. o sırada onun giydiği önlüğün aynısı olduğunu fark ettim. "annem yemek yapmayı sevdiğimi bildiğinden benim için almış. birkaç beden küçüğünü de minseo için almıştı ama o meymenetsiz hiç giymedi. bu önlüğü kullanan ilk kişi sen olacaksın." tekrar önüme geçip bu sefer de şapkayı kafama taktı. "çok yakıştı." onu dinlemeden masanın üstündeki poşetten malzemeleri çıkarıp mingyu'nun önceden hazırladığı malzemelerin yanına koydum.

ellerimi belime koyup bütün malzemelere baktım. et, soğan, sarımsak, karabiber ve susam? hala bir şey çıkaramayınca mingyu'ya döndüm bir açıklama bekler şekilde. masada karşıma geçip tıpkı bir sunucu gibi kollarını iki yana açtı. "bugün bulgogi yapacağız hyung!" sonunda kafama dank ettiğinde anladığımı belli eden sesler çıkardı. "yemek yapmak hakkında hiçbir şey bilmediğimi biliyorsun değil mi? her şeyimle sen ilgileneceksin." ikişer tane doğrama tahtası çıkararak konuştu. "bir gün de ben seninle ilgileneceğim demek.. kulağa eğlenceli geliyor."