二十

33 6 0
                                    

21 ocak 1951

sevgili wonwoo hyung,

MEKTUP YAZMAK İÇİN NEDEN BU KADAR UZUN ZAMAN BEKLEDİN? aylardır bu anı bekliyorum ve şu an sana ulaşacak mektubu yazdığıma inanamıyorum. mektubun elime biraz geç geldi ama sana yemin ederim baştan sona beş defa okudum. çoğu yerini ezberledim bile diyebiliriz. sana burada yaşanan şeyleri anlatmak için can atıyorum.

öncelikle üssümden bahsetmek istiyorum. burası artık benim ikinci evim gibi bir yer oldu. üssümde üç tane grup var. bohyuk da bahsetmiştir bizim gruptan. aramız kötü olduğundan değil ama sanırım bohyuk baya büyümüş. çok olgun bir çocuk olmuş. benimle takılmayı reddediyor. ama yine de her sabah utana sıkıla sütünü bana veriyor. içmeyi sevmediğini söyledi ama ne kadar doğru bilmiyorum. lütfen kardeşinin yemeğini alıyorum diye bana kızma hyung... reddedersem başkasına vermekle tehdit ediyor beni!

yeni kişilerle de tanıştım. öncelikle komutanım... ismi choi seungcheol. hayatımda gördüğüm en havalı adamlardan biri. sadece benden iki yaş büyük olmasına rağmen hayatında o kadar başarı elde etmiş ki görsen ağzın açık kalırdı. kendisi bir astsubay çavuş! ve daha 23 yaşında! onun gibi havalı olmayı çok istiyorum hyung. ve sanırım gözüne girmeyi de başardım. gün bitince beni yanına çağırıyor ve sohbet ediyoruz. bana tüfek kullanmayı da bizzat kendisi öğretti.

ah seungcheol hyung ile komik bir anım var... askeriyeye geldiğimiz ilk gün kontrol için kıyafetlerimizi çıkarmamızı emretmişti. kontrolü o yapacaktı. ben de vücudumun durumunu tamamen unutarak gömleğimi çıkarttım. seungcheol hyung kontrolü yaparken birden bana bakıp sırıtmaya başlamıştı. ne olduğunu sormaya cesaretim yoktu ama sormama gerek kalmadan kalemiyle göğsümü işaret etti ve "kız arkadaşın gideceğin için epey üzülmüş olmalı." dedi ve gitti! o an fark ettim senin bıraktığın izlerden bahsettiğini. sana yemin ediyorum hyung tüm askerler bana bakıp sırıtırken ne kadar utandığımı anlatamam. o sırada garip bakışlarını göğsüme diken bohyuk'a izleri abisinin bıraktığını söylesem ne tepki verirdi acaba haha.

neyse konuya dönelim... konuştuğum bir de seungkwan var. jeju adasının küçük bir köyünden gelmiş. o da benden bir yaş küçük ama çoktan nişanlanmış bile. köyüne döndüğü anda evlenecekmiş. bunu duyunca hayal etmeden duramadım. sana hayallerimi bir bir söylersem bana kızar mısın? kızsan da umurumda değil hayal etmenin kimseye bir zararı yok sonuçta! neyse. şu anki tek hayalim eve sağ salim bir şekilde dönüp sana sıkıca sarılabilmek. tanrım lütfen bu hayalim gerçek olsun.

seungkwan ile de oldukça iyi anlaştık. yataklarımız karşı karşıya olduğundan her gün ilk ve son olarak birbirimizi görüyoruz. bir şeyleri yapmadan önce sürekli korktuğunu söylüyor ama iş yapmaya gelince gözünü kırpmadan her şeyi halledebiliyor. kendini küçük gördüğü için üzülüyorum bu yüzden her gün ne kadar iyi iş çıkardığını söylüyorum ona. kendini bir nebze de olsa daha iyi hissedebilmesi için. umarım işe yarıyordur.

işlerden bahsetmişken inanabilir misin hyung ben birini yakaladım!! daha ben savaş alanına gidemedim yeterli tecrübem olmadığı için. şu an sadece nöbet tutuyorum. çok işe yaramadığımı düşünürken tanrı benim sesimi duymuş olacak ki önüme çinli bir piçi çıkarttı. aramızda çok büyük bir mesafe vardı ama ona rağmen bacağından vurmayı başardım. herkes tarafından çok övüldüm hyung. o zamandan beri o çinliyi esir aldık ve ondan ben sorumluyum. çince bildiğim için çok sorun olmuyor ama asla niye bizim topraklara bu kadar yakın olduğunu söylemiyor şerefsiz.

adı minghao. bir kez boşluğuma geldi ve onunla havadan sudan muhabbet etme gafletine düştüm... başında nöbet tutarken sıkılmıştım ve bir anda ağzımdan çıktı. fark ettiğim gibi kafasına bir tane geçirerek bulunduğumuz mahzeni terk ettim. arkadaş canlısı olmak kanımda var ne yapayım. tanrıya şükürler olsun ki korecesi yok ve kimseye ona çinde ne iş yaptığını sorduğumu söyleyemedi. çiftlikte çalışıyormuş bu arada. merak edersin diye söyleyeyim dedim. daha fazlasını söyleyemeden kaçtım zaten. hatırladıkça sinirleniyorum.

buraya geleli aylar oldu ama daha bir tane bile kuzeyli ile karşılaşmadım. hemen biriyle karşılaşıp öldürmek istiyorum ama onu yapacak cesaretim yok henüz. yine de o hissin nasıl bir şey olduğunu merak ediyorum. seungcheol hyung savaş sonunda kim en çok adam öldürürse ülkesine en büyük gururu o kişinin getireceğini söylüyor hep. bu yüzden hep çok sıkı çalışıyorum. hemen savaş alanına gidebilecek pozisyona gelmeliyim. babam beni boşuna bu kadar sıkı yetiştirmedi!

sözünü tutup annemleri ziyaret ettiğin için çok teşekkür ederim hyung. en çok düşündüğüm kişiler sizlersiniz. özellikle minseo'nun neler hissedebileceğini hiç kestiremiyorum. lütfen benim yokluğumda ona iyi abilik yap. hazır tavırları iyiye doğru değişmişken bundan yararlan. ayrıca zayıfladığım da yok! aksine kaslarım daha da belirginleşti. tabii ki de verdikleri her şeyi yiyorum benim yemek seçtiğimi ne zaman gördün tanrı aşkına?

hyung, mektubunu okurken ne kadar ağladım anlatamam. askerlerin beni yargılayacağını düşünmüştüm ancak hepsi yanıma gelip sırtımı sıvazladı. hatta ben yatakta ağlarken seungkwan yatağımın ucuna oturarak ağlamam dinene kadar yanımda durdu ve bana destek oldu. fark ettim ki savaş ortamındayken kimse gereğinden fazla düşman edinmek istemiyordu. bu yüzden çok sesli ağlasam bile kimse tek kelime etmedi. hepsine minnettarım.

mektubunda söylediğin her şey doğru. senin hissettiğin her şeyi ben de hissediyorum. yanında olamasam bile asla seni yalnız hissettirmeyeceğim. dünyanın seni boğduğunu hissettiğinde korkularını dinlemek için orada olacağım. en karanlık gecelerinde ellerini tutamasam bile düşüncelerinde olacağım. senin de benimkilerde olduğun gibi.

aynı bu savaş gibi buluşmamızı, birlikte olmamızı hatta aynı zaman diliminde yaşamamızı bile engelleyen bir sürü sorun ortaya çıkabilir. ama ben her şeye rağmen yan yana olacağımıza eminim. biz kalplerimizle birleşmişiz bir kere. bedenen yakın olmasak ne sorun çıkar ki? biz birbirimizi bulduk. bırakmayacağımıza eminim. tekrardan el ele tutuşup bu kaosun içinde huzur bulduğumuz günler gelecek. senin varlığını, sıcaklığını, birbirimize olan yakınlığımızı ve anlayışımızı bildiğimiz günlerin hatırına ümitsizliğe kapılmıyorum. beni bu huzursuzluğun içinde ayakta tutan bir sen varsın.

için rahat olsun istiyorum wonwoo hyung. ben ayaklarım üstünde durabiliyorum. evet, seni çok özlüyorum ama iyiyim. senin de iyi olmanı istiyorum. yukarıda okudun işte, ağlarken tek değilim. biz burada hepimiz birbirimize göz kulak oluyoruz. peki sen? sen kime ağlıyorsun? beni asıl mahveden düşünceler bunlar. ona rağmen tahmin ettiğinden daha iyi bir durumdayım. sen de iyi ol lütfen. benim daha güçlü olabilmek için senin de ayaklarının üstünde durduğunu bilmeye ihtiyacım var.

mektubunu okuduğumdan beri her gece yatağa girmeden önce dışarı çıkıyorum. saat tam gece yarısını bulduğunda aya bakıyorum ve içim titriyor. kendimi senin gözlerinin en derinlerine bakıyormuş gibi hissediyorum. bunu iyi ki düşünmüşsün hyung. senin de baktığını bilmek içimi o kadar rahatlatıyor ki ertesi güne çok daha güçlü bir şekilde başlıyorum.

şu an saat sabahın beşine yaklaşıyor. kimse ne yazdığımı görmesin diye erkenden kalktım ve bir mum ışığı eşliğinde yazıyorum bu mektubu. gün sonunda sana iletmesi için komutanıma vereceğim. yazdıkça yazmak istiyorum ama diğerleri her an uyanabilir. o yüzden kalan sözlerimi diğer mektuplara saklayacağım.

seni hâlâ ilk günkü kadar seviyorum wonwoo. ve tabii ki de her gece rüyalarımda seni görüyorum. bugün de uğra olur mu?

sevgilerle,
kim mingyu

when the world was at war we kept dancing, minwonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin