"ahh!! bugünü de böyle bitirdik demek." genç hemşire kollarını gererek konuştuğunda arkadaşı ona bakıp gülümsedi. "ne bitirmesi jihye? güneş daha batmadı bile." jihye kafasını resepsiyon masasına gömerek homurdandı ve "kendimi bile kandırmaya bile vaktim yok..." dedi. "çok konuşma da günlük raporları al hadi." arkadaşının uyarısıyla neredeyse unuttuğu işini hatırlayıp not defterini eline aldı. "tanrım!! iyi ki hatırlattın. bugünün tarihi neydi?""27 mayıs 2003."
hemşire park jihye koşar adımlarla tek tek tüm danışanlarını kontrol etti. bazılarını tuvalete gitmeye, bazılarını ise yatağa yatırmaya yardım etmeye çalıştı. hemşire olduğunda hiç böyle bir yerde çalışacağını düşünmemişti lakin günün sonunda buradaydı işte. seul'ün myeongdong semtinde bir huzurevinde yaşlılara bakıyordu. çocukları tarafından buraya terk edilen ya da kimsesi kalmamış bu insanlara yakın arkadaş edasıyla yaklaşmaya oldukça özen gösteriyordu.
en sevdiği danışanının odasına geldiğinde yatağının her zamanki gibi boş olduğunu gördü. "yine yürüyüşe çıktı herhalde.." üstüne çok düşünmeden odadan çıkarak resepsiyona geri dönmek için adım attı. resepsiyona vardığında bir kuryenin elinde ufak bir kutuyla etrafına bakındığını gördü. resepsiyonun boş olduğunu fark eden jihye defterini bir kenara bırakarak topzunu düzeltti ve genç adamın yanına ilerledi. "buyurun? kimi arıyordunuz?" kurye elindeki kağıda kısa bir bakış attı.
"bay... jeon wonwoo? burada mı kalıyor?"
jihye en sevdiği danışanının ismini duyunca şaşkınlıkla kutuyu aldı ve kuryenin elindeki belgeleri imzaladı. onu daha önce ne bir misafir ziyaret etmiş, ne de ona bir paket getirilmişti. "o nedir?" gelen arkadaşının sesini duyunca kutuyu masanın üstüne koyup bir makas yardımıyla açtı. kutunun içinde daha eski duran bir kutu ve bir not vardı. "wonwoo beye gelmiş. ne olduğunu bir kontrol edelim." sessiz sözleriyle konuşarak önünde duran notu aldı.
bu kutu her kimin elindiyse merhaba!
goheung'da yeni taşındığımız evin küçük bir odasının köşesinde bu kutuyu bulduk. kutunun üstünde sadece jeon wonwoo yazıyordu. oğlum elinden geldiğince bu ismi araştırdı ve bu adresi buldu. oldukça eskiden kalma bir kutuya benziyor ve içinde önemli olabileceğini düşündüğümüz eşyalar bulduğumuzdan sahibine ulaştırmak istedik. lütfen bunu jeon wonwoo denen kişiye sağlam bir şekilde iletin!
"vaay be bizim wonwoo beye bak hele! ne varmış kutunun içinde?" arkadaşı kutuya uzanmak için hareketlendiğinde jihye sert bir hareketle onu durdurdu. "bu bizi ilgilendirmez minhee-ya! onu wonwoo beye vermeliyiz." jihye kendinden emin bir şekilde konuştu ve arkadaşının cevabını beklemeden huzurevinden çıktı. bahçeye girerek gözlerini etrafta gezdirdi. gözleri aradığı bedeni bulunca rahat bir nefes vererek ona doğru yürümeye başladı.
her zaman yaptığı gibi bir çardakta oturmuş, etrafı seyrediyordu. yaşlanmış gözlerindeki bakış bomboştu. tek eliyle bastonunu tutmaya çalışıyordu. jihye bazen ona üzülüyordu çünkü onu ziyaret eden kimse yoktu. bu yüzden ona ekstra ilgi gösteriyordu. düşüncelerini bir kenara attı ve sessizce yanına yaklaşıp koluna dokundu. "wonwoo-ssi."
wonwoo ona baktı ancak yüzünde okunamayan bir ifade vardı. "sen kimsin genç hanım?" jihye güldü ve çardakta wonwoo'nun karşısına oturdu. "bunu hep yaşıyoruz bayım. adım park jihye. arkadaşınızım." yaşlı adam ona kulak asmayarak önündeki manzaraya geri döndü. tek kelime etmeyeceğini anlayan hemşire elindeki kutuyu yavaşça adamın önüne doğru ittirdi. "bu memleketinizden size gelmiş. bakalım ister misiniz?"
![](https://img.wattpad.com/cover/320666853-288-k354280.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
when the world was at war we kept dancing, minwon
Hayran Kurgudevam eden kore savaşında solmuş bir çiçeği bekleyen oğlanın hikayesi, | angst