二十六

34 2 0
                                    


ekimde bir gün 1954
goheung-gun, jeollanam-do, güney kore

ne yediğimden bir tat alabiliyorum, ne de içtiğimden. hayatımın en çıkmaz yolundaymışım gibi. yol gösterenim kalmadı. bazen insan kendini hiçbir yere ait değilmiş gibi hisseder ya, ben hayatımda senin gülüşlerin olmadıkça bu histen kurtulamıyorum. o gece her şeyimi kaybettim. yaşama isteğim de dahil. bundan nefret ediyorum, her şeyden nefret ediyorum. sanki buradayım ve yaşıyorum ama hareket edemiyorum.

birkaç hafta önce intihara kalkıştım. denemelerimden sadece biriydi bu. çok yaklaşmıştım. annem beni yerde görüp bağırmaya başlamadan önce huzura kavuşacağımı düşünüyordum. ama olmadı. hayatımda ikinci kez kendim için bir şeyler yapmaya çalıştım ve yine başaramadım. ilki de seninle birlikte olabilmek için kendime izin vermemdi. neden hiçbir şeyi başaramıyorum? neye elimi uzatsam küllere dönüşüp yok oluyor sanki. ne yapmam gerek? lütfen bana bir yol göster. çıldıracakmış gibi hissediyorum kendimi.

ellerime bakıyorum. bir zamanlar seninkileri tutarken oldukça yumuşak olan ellerim artık taş gibiler. parmaklarımı ısırıyorum ve bazı zamanlar etlerim kopuyor. kanıyor lakin ben sadece izliyorum. kendimi iyileştirebilmek için enerjim yok. yorgunum mingyu. yorgun olduğumu hissetmediğim tek bir günüm bile yok.

mutlu olmak istiyorum ama içimdeki bir ses bana bu hak etmediğimi söylüyor. kim bilir ben yokken sen ne zorluklar çektin, şimdi ben mutlu mu olacağım? yıllar geçse bile kendime bunun için izin veremem.

kendi vücudumda yabancı gibi hissediyorum. sen beni tamamlayan diğer yanımdın ve şimdi yoksun. bir daha hiçbir zaman senin saçlarına burnumu daldıramayacaksam, göğsümde seni uyutamayacaksam, parmaklarımı parmaklarına dolayamayacaksam ne anlamı var ki bu vücuda sahip olmanın? bir çöp parçasından ibaretim artık. kendi kendime yürüyüp gidiyorum boş sokaklarda ve başka hiçbir işe yaramıyorum.

bir yıl geçti. artık arkadaşlarım bir şeyleri atlatmam için adım atmamı bekliyorlar ve beni dışarı çıkarmaya çalışıyorlar. dışarı çıktığımız her gün onlara bakıyorum ve pervasızca latife edip, gülümseyişlerini görüyorum. kusma isteğiyle kalkıyorum masadan. bunu nasıl yapabilirler? nasıl bu kadar hiçbir hadise yaşanmamış gibi davranabilirler? sonuçta birlikte çok zaman geçirdik. aramızda farklı bir ilişkinin olması seni açıkça özleyen tek kişinin ben olduğum gerçeğini daha kabul edilebilir kılmaz. kılmamalı. bu kadar hızlı atlatmamalılar! ben geride kalmışken onlar bensiz yürüyemezler... ah, yine yapıyorum. böyle düşünmemem lazım. biliyorum herkes zorlanıyor ve bazıları acıyla bu şekilde başa çıkıyor ama ben yapamadığım için sinirleniyorum. haksızım. aptal aptal aptal aptal! 

mezarını sadece bir kez ziyaret ettim mingyu. bana kızdın mı? daha çok ziyarete gelmem gerektiğinin farkındayım ama yapamıyorum. gidersem bir ezik gibi köşeye kıvrılıp ağlamaktan korkuyorum. daha birlikte yaşamamız gereken çok anı vardı. kabul edemiyorum bu şekilde gitmiş olduğun gerçeğini.

benimle evlenmek istediğini biliyorum ve sürekli seni boş hayaller kurma diyerek azarladım. özür dilerim. bunu sana hiç itiraf etmedim ama benim de sana dair bir sürü hayalim vardı. biz başka bir şehre, gerekirse başka bir ülkeye taşınacaktık. sen her zaman hayalini kurduğun gibi bir aşçı olacaktın ben ise... bilmiyorum, yazar? şair? edebiyatı sevdiğimi biliyorsun. küçük bahçeli bir evde yaşayacaktık. kedilerimiz olacaktı. belki bahçemizde de bir köpek. evlenme işini sonraya bıraksam da bir gün onun da olabileceği hayalini kurdum evet. keşke zamanım varken bunu sana söyleseymişim. sadece hayal olarak kalsa bile seni ne kadar mutlu ederdi bu düşüncelerim tanrı bilir.

ilelebet sürecek mi bu acı? böyle ölüp gidecek miyim gyu? yanımda sen olmadan mı gideceğim ben? nasıl kabul eder bir insan evladı böylesine acı yazılmış bir kaderi... sen de bu şekilde düşünmüş müydün? tanrım, vefat anını düşündükçe daha da kötü hissediyorum kendimi.

daha fazla dayanamıyorum. sana olan hasretimden yanıp tutuşuyor her yerim. tüm vücudum seni bir kez daha tutma isteğiyle ağlıyor. ne olurdu son bir kez daha gözlerine bakıp seni ne kadar sevdiğimi söyleyebilseydim? bu kadarı bile benim için çok mu fazla olurdu? günahkar bir hayat yaşadığım için tanrı beni bu şekilde cezalandırıyor sanırsam. belki de benden bekleneni yapmalıyım...

evlenip çocuklarım olsa, ihanete uğramış hisseder miydin? ben de ne yapacağımı şaşırdım. acının dinmesi için her şeyi denemeye göz yummaya hazırlıyorum kendimi ama bu kadarı da fazlaya kaçar mı diye düşünmeden edemiyorum.

hayır hayır, yıllar geçse de ben sana bunu yapabilecek duruma gelemem. benim için senden başkası olamaz. olmayacak da. bunu böyle bilesin. her neredeysen kafan rahat olsun. ben senden başka kimseye bir daha o gözle bakmayacağım. güzelce dinlen.

yarın korkularımı aşıp seni ziyarete gelmek istiyorum. beni kabul edecek misin sevgilim?

when the world was at war we kept dancing, minwonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin