18 ekim 1950
sevgili mingyu,
nasıl başlamam gerektiğini bilmiyorum açıkçası. bundan önce sana defalarca mektup yazdım ama hiçbirini göndermeye, vaktini çalmaya cesaretim olmadı. haksızlık ettim biliyorum. ben babanın gönderdiği mektuplarla senin nasıl bir durumda olduğunu biliyordum ama senin bana dair hiçbir haberin yoktu. ah, bohyuk ile aynı birimdeydiniz doğru. ona bir ay kadar önce bir mektup göndermiştim. ona yazıp sana yazmamam seni üzmüş olmalı. özür dilerim. sadece sana söyleyeceğim kelimeleri bir türlü toparlayamamıştım.
sana önce şehirdeki durumdan bahsedeyim. sizler olmadan burası oldukça sessiz. sokaklar bomboş ve şehir durmadan ağlıyor. çok sık yağmur yağmaya başladı. birkaç kez sel ile burun buruna geldik ama henüz öyle bir felaket yaşanmadı şükürler olsun ki. lakin her an yaşanabilir. bu yüzden buna karşı önlemlerimizi aldık. bana gelirsek her gün erkenden kalkıp işe gidiyorum. bazı liseli kızlar benimle sohbet ediyorlar bu yüzden onlar sayesinde çok yalnız hissetmiyorum.
bir hafta öncesine kadar tek başıma çalışıyordum ancak geçen gün soonyoung'un ablası geldi ve benimle çalışmak istediğini söyledi. ona maaş veremeyeceğimi belirttim ama sadece günün sonunda sıcak bir ekmekle tüm gün çalışabileceğini söyledi. her gün evde vakit öldürmek zor geliyormuş. ben fırın işlerini hallederken soonhee noona ise temizlikle uğraşıyor. aslında ondan ekmek yapmasını istemiştim ama benden daha kötü bir durumda olabileceğini söyledi. çok uzatmadım ben de. sıkı çalışmasının karşılığı olarak her gün sonunda ona yemek veriyorum. eğer bir gün soonyoung ile denk gelirsen ona ablasına iyi baktığımı söyle.
sana söz verdiğim gibi her gün iş çıkışında sizin eve uğruyorum. yeokja teyze bu duruma o kadar alıştı ki akşam yemek saatlerini benim iş çıkış saatime göre ayarlamış, her gün birlikte yemek yiyoruz. inanır mısın bilmiyorum ama minseo sen gittiğinden beri çok değişti. artık eskisine göre daha uysal ve beni terslemiyor. bazı günler birlikte oturup saatlerce sohbet ediyoruz, oyunlar oynuyoruz. yaşamayı reddettiği çocukluğunu yaşamaya karar vermiş gibi. enerji dolu. birkaç sene önce birlikte bohyuk'u almaya gittiğimiz gün balık pazarında bir tenis topu bulmuştun, bilmem hatırlar mısın. minseo o topu saklamış. yaz aylarında bahçeye çıkıp birlikte top atmaca oynuyoruz. o topa çok önem veriyor. üstüne isimlerinizi bile yazmış. görünce duygulanmadım değil haha.
annenle ne zaman oturup konuşsak konu her zaman sana dönüyor. sohbet sonunda ikimiz de ağlamaya başlıyoruz. düşününce komik ancak o sohbetler derinden yaralıyor beni. bir annenin acısıyla sevgilinin acısı aynı olamaz tabii ki ama yeokja teyzenin beni çok iyi anladığını düşünüyorum. ve bizi arkadaş bilse dahi arkandan bu kadar özlem çekmemi yargılamıyor. bunun için ona minnettarım. bir oğul edasıyla seviyor beni. belki de bazı hareketlerimle ona seni hatırlatıyorumdur. bunu düşünmeden edemiyorum çünkü hem minseo hem de yeokja teyze bana seni o kadar hatırlatıyor ki bazen yanlarına gidesim kaçıyor. yüzünüzün benzemesini geçtim, bazı davranışlarını direkt annenden aldığını anlamış oldum. yemek yapış tarzı, konuşurken seçtiği kelimeler, kahkahası... her şeyinde seni görüyorum. neyse, biraz daha düşünürsem ağlayacağım sanırım bu yüzden bu konuyu kapatıyorum.
sizin evden çıktıktan sonra saat yediyi bulmuş oluyor. sonrasında yapacak pek bir işim olmadığı için eve gidiyorum. annemin sağlığı oldukça yerinde. günlerini doldurabilmek için mahalleden birkaç teyze ile örgü kulübü kurmuşlar. her gün buluşup bir şeyler örüyor ve sohbet ediyorlar. artık evde bohyuk olmadığı için sıkılıyordu. bu kulüp onun için iyi oldu. benim için de iyi oldu denilebilir çünkü onun için endişeleniyordum. eve gelince balkonda oturup sohbet ediyoruz. o sohbetlerde de babamı ve kardeşimi anıyorum. sizleri hatırlamadığım tek bir anım geçmiyor.
ah unutmadan söyleyeyim, ingilizce öğrenmeye başladım! yeni bir dil öğrenmek hep istiyordum ve şimdilerde iş çıkışından sonra beni meşgul eden bir velet olmadığı için uyumadan önce bir saat kadar çalışma vaktim oluyor. henüz çok iyi bir seviyede değilim ama elimden geldiğince bir şeyler yapmaya çalışıyorum.
mingyu... buralara girmek istememiştim çünkü kafanı olduğundan daha fazla doldurmak istemiyorum ama seni çok özlüyorum. her gün döneceğiniz haberini alma umuduyla uyanıyorum. annen bana babanın yolladığı bir fotoğrafı gösterdi. çok zayıflamışsın. size orada ne veriyorlar bilmiyorum ama umarım ki verdikleri her şeyi yiyorsundur. ayrıca kısa saç sana çok yakışmış. daha önce neden böyle bir model yapmadın? dönünce bir süre bu saç modeliyle gezmelisin. çok yakışıklı görünüyordun fotoğrafta.
ah... seni düşününce neden kendime bir türlü hakim olamıyorum? gözyaşlarım istemsizce akıyor. sen de benim gibi hissediyor musun? ben de geceleri rüyalarına girip seni orada ziyaret ediyor muyum? gittiğin günden beri bir kez olsun rüyamda senden başka bir şey görmedim. her parçana karşı büyük bir özlem var içimde. göğsüme başını yasladığında dağılan saçlarını özlüyorum. ellerinin benimkileri tutuş şeklini özlüyorum. burnunun üstündeki beni öpmeyi özlüyorum.
kimselere yaşadığın acıyı belli etmeyi sevmezsin. ben yokken kime sarılıp ağlıyorsun? tek başına geceleri geçirmeye çalıştığın düşüncesi beni öldürüyor. yediğim yemeğin, aldığım uykunun, içtiğim içkinin bir tadı kalmadı artık. sen yanımda olmadıkça hiçbir şey denemeye değer gelmiyor. sevgili olmamızın üstünden bir yıl geçti bile. sen o gün ne yaptın bilmiyorum ama ben kendime küçük bir kek alıp kutlayacağıma dair söz vermiştim ve sözümde durdum. belki yanımda değildin ama o günü kalbinde hissettiğini biliyorum.
zorlanıyorum. babam bana dayanabileceğimi söylemişti ama daha nereye kadar gidebilirim bilmiyorum. bir gecede hem sevgilimi hem de en yakın arkadaşımı, her şeyimi benden çok uzağa gönderdim. sana ithaf ettiğim onca şarkı, onca kitap, onca anı... artık hepsi acı tatlı bir şekilde bana gülümsüyorlar. hepsi senin geri dönmeni bekliyor. gel ve beni kurtar. lütfen gel ve odamda gizlice öpüşelim, kalabalık bir odada birbirimizi bulup gülümseyelim. kimsenin bilmediği yerlere gidip el ele tutuşarak ağlayalım. ne kadar ihtiyacım var bir bilsen... yine yapıyorum değil mi? çok fazla düşünüyorum ve sonucunda kendimi üzüyorum. bunu yapmayı kesmem gerekiyor ama her gün seni düşünürken bunu yapmaya çalışmak çok zor.
ben sensiz bir hayat düşünemezdim. şimdi o hayatı yaşadığım için neden düşünemediğimi anlıyorum. göğüs germeye çalıştığım her şeyden daha zor. gyu, sen benim günümü kimsenin yapamayacağı bir şekilde aydınlatıyorsun. öyle ki yıldızlar senin ışığını kıskanıyor. seni yakınımda tutmam lazım. sana sahip olmam lazım.
ama yaşanan her şeye rağmen yalnız hissetmiyorum. geceleri tek başıma geçirsem de, tüm gün tek başıma takılsam da yalnız değilim, bunu biliyorum. çünkü içimde yaşanan tüm kaosun içinde bir yerlerde sen de varsın. sevgilim, senin de aynı şeyleri hissettiğini biliyorum. hepsi geçecek. yine birlikte olacağız ve kahkahalarımızla doldurduğumuz günler yaşayacağız. sadece biraz dişimizi sıkalım olur mu?
senden bir ricam olacak. bundan sonra birbirimize dönene kadar her gece yarısı olduğu anda aya bakmanı istiyorum. ben de gece yarısı olduğu anda aya bakacağım ve bir dakikalığına olmuş olsa bile birbirimize baktığımızı hissedeceğiz.
ellerim ağrımaya başladı. sanırım mektubu burada bitirsem iyi olacak. mektup eline ulaştığı zaman aya bakmayı unutma!! son bir şey daha,
beni yalnız hissettirmeyen aşkın için teşekkür ederim♥︎
en iyi dileklerimle,
wonwoo
ŞİMDİ OKUDUĞUN
when the world was at war we kept dancing, minwon
Fanficdevam eden kore savaşında solmuş bir çiçeği bekleyen oğlanın hikayesi, | angst