十四

41 5 0
                                    


27 haziran 1950
goheung-gun, jeollanam-do, güney kore

iki gün. sadece iki gün içersinde tüm ülke tersine dönmüştü. bir zamanlar neşeli insanların dolup taşırdığı o sokaklara şimdi bakmak kalbimi acıtıyordu. kimse artık yaşamaktan zevk aldığı için yaşamıyordu. ne zaman öleceğini bilmeden yaşayan herkes birkaç dakika daha fazla nefes almanın peşindeydi. ben de onlardan biriydim.

iki gün önce kuzeylilerin güney topraklarına sızarak başlattığı savaş şimdiden birçok kişinin ölümüne sebep açmıştı bile. herkes bu savaşı bekliyordu evet, ama gerçekten gelmiş olması insanlara dilini yutturuyordu. savaştan neredeyse hiç etkilenmeyen bir bölge olsak da yavaş yavaş savaş bölgelerine sevk edilmesini izlemek savaşı kalbimizde hissetmemize yetiyordu. 

yan tarafımda sessizce yürüyen bedene baktığımda yüzünün oldukça çökmüş olduğunu fark ettim. mingyu'nun babası çoktan savaş için şehri terk etmişti ve onun da gitmesi an meselesiydi. bu düşüncelerle gece uykusunu kaçırıyor, etkisi de gözlerinden belli oluyordu. biraz moralini düzeltme amacıyla onu bizimkilerle birlikte kahvaltı yapmak için dışarı çıkarmıştım ancak ne kadar etkili olurdu bilemiyordum. 

gitmesini istemiyordum. biliyorum bu beni bencil bir şerefsiz gibi gösteriyordu ama biz daha birlikte olalı şunun şurasında ne kadar olmuştu ki? zaten sonsuza gibi birlikte olma gibi bir şansımız maalesef ki yoktu bu yüzden en azından elimizde olanı en iyi şekilde kullanmak istiyordum. savaşın ne kadar süreceği belli değildi ve bu sırada benden her şeyimi alabilirdi. her şeyimi.

kalbime ağır gelen düşüncelerle kahvaltı yapacağımız mekana gelmiştik. soonyoung, seokmin ve chan bizden önce gelip güzel bir masa tutmuşlardı bile. yanlarına ulaştığımda tek tek yüzlerine baktım ama hepsinin yüzü birer karıştı. sessizce yanlarına oturduk ve çoktan verilmiş olan siparişimizi beklemeye başladık. 

"jihoon hyung'dan hala haber yok değil mi?" seokmin'in içinin sıkıldığı ses tonundan belli oluyordu. jihoon yonsei üniversitesini kazanmayı başarmıştı ve bir buçuk yıldır oraya gidiyordu. ancak üniversitesi seul'deydi bu da savaşın kalbi demekti. "mektubu yolladım ama ne zaman ona ulaşır, ne zaman bir cevap yazar ve o cevap bize ne zaman gelir bilmiyorum." diyerek cevap verdim ve önümüze konulan mezelerden yemeye başladım. her aldığım ısırıkta midem bulanıyor gibi hissediyordum. yeme isteğim tamamen kaçınca çubuklarımı masaya koydum ve parmaklarımla oynamaya başladım. 

"genç delikanlılarımız için bolca pirinç ve çorba getirdim." yanımıza gelen teyze elindeki tepsideki tüm yiyecekleri tek tek masamıza yerleştirdi. gözleri şişmişti ve burnunun ucu kıpkırmızıydı. yine de gülümseyerek servisine devam ediyordu. "bu da müessesemizden ekstra mezeler. iyice güçlenin ve ülkemizi kurtarın olur mu?" 

"teşekkürler! afiyetle yiyeceğiz!" soonyoung bir anda ayağa kalkıp teyzeye selam verince teyze güldü ve oturması için hareketler yaparak arka taraftaki mutfağa geri gitti. soonyoung da yerine oturdu ve pirincinden büyük bir ısırık alarak yemeye başladı. bu takım için oldukça sessiz geçen bir gündü. 

"yemeğini ye." henüz ağzıma doğru düzgün bir şey atmadığımı gören mingyu tabağıma bir balık parçası koydu ve çenesiyle yemem için işaret etti. balık parçasını ikiye böldüm ve küçük bir ısırık aldım. bunun belki de bu çocuklarla yiyeceğim son yemek olduğunu düşünmek beni yavaşlatıyordu. bu anın olabildiğince tadını çıkarmak istiyordum. 

bir anda sağ tarafımdan gelen sesle sıçradım. chan çubuklarını düşürmüş, çenesi titrer bir şekilde yemeğine bakıyordu. "hey, hey ne oldu?" seokmin kollarını omzuna dolarken bir taraftan onu sakinleştirmeye çalışıyordu. "h-hyung... annem... annem ne yapacak? babam vefat edeli 5 sene bile olmadı. şimdi de oğulları savaşa gidiyor. b-biz... ya biz dönemezse-" sertçe çubuklarımı masaya vurdum ve tüm dikkatleri üstüme çektim. böyle düşünmesi beni deliler gibi üzmüştü. "yah! öyle düşünme! eğer böyle uğursuz şeyler düşünürsen başına gelir bilmiyor musun? o savaştan döneceksiniz ve annenle güzel günleriniz olacak. kendine ve ağabeyine güven."

when the world was at war we kept dancing, minwonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin