十五 (m)

87 5 0
                                    

rahatsız olanlar bu bölümü atlayabilir!

13 temmuz 1950
goheung-gun, jeollanam-do, güney kore

elimdeki sepeti sıkı sıkı tuttum ve uzun olanın beni yönlendirmesine izin verdim. ne zaman yalnız kalmak istesek gittiğimiz yer olan göl kenarına gidiyorduk. asıl planımız piknik yapmaktı ama sıcak havadan bunaldığımız için yüzmeyi de düşündük. güzel bir gün olmasını diliyordum. gündemden de biraz uzak olmak ikimize de iyi gelecekti. 

"hyung her şeyi aldın değil mi?" "aldım merak etme." dağın içine girdiğimizde yolu hatırlamaya çalıştım ama her yer birbirine çok benziyordu. beni bir yerlere götürme işini genel olarak hep mingyu'ya bırakırdım. nasıl yapıyordu bilmiyorum ama tüm şehri avcunun içi gibi biliyordu. bir kez gittiği bir yeri hiç unutmazdı. bu göle her gelmek istediğimizde yürümeyi göze almamız gerekiyordu. benim durumumdan dolayı sık sık mola verdiğimizden dolayı varmamız uzun sürüyordu ama buna o kadar değiyordu ki...

her zamanki yerimize geldiğimizde sepeti yere koyarak gerildim. piknik örtüsünü yere sermek üzereyken mingyu'nun tişörtünü çıkardığını gördüm. hızlı hareketlerle şortunu da çıkardı ve göle doğru koşmaya başladı. "YAVAŞ OL!!" uyarılarımı görmezden geldi ve kollarıyla bacaklarını sararak göle atladı. hava gerçekten sıcak olduğundan onu yargılamadım ve pikniğimiz için etrafı hazırlamaya başladım. yemekleri dünden mingyu'yla birlikte hazırlamıştık.

"wonwoo hyung!! su harika gel önce yüzelim!" piknik örtüsüne oturmuş sudaki hareketlerini izliyordum. içimde garip bir his vardı. nasıl bir his olduğunu tanımlayamıyordum ama onun ıslak üst vücudunu görmek hiç iyi gelmiyordu. "iyiyim böyle."  şu an olduğumdan daha yakın olursak üstüne atlamaktan korkuyordum. "hadi ama! terlediğini gördüm gel serinlersin." teklifine yanaşmadığımı görünce gölden çıktı ve yanıma doğru gelmeye başladı. adeta yavaş çekimde yürüyordu. güneş ışığı ıslak göğsüne yansıyordu ve ben çoktan yanağımın içini ısırmaya başlamıştım. tanrım... bugünün hızlı geçmesi için bana yardımcı ol.

kolumdan tutarak beni çekiştirmeye başlayınca onu durdurdum. "en azından izin ver de kıyafetlerimi çıkarayım!!" "zevkle." kolumu bıraktı ve öylece önümde dikilmeye başladı. "pis sapık." diyerek onu çekiştirdim ama benim de ondan geri kalır bir yanım yoktu. ben de onun üstünde aynı etkiyi bırakmak istiyordum.

üstümdeki tişörtün eteklerinden tuttum ve olabildiğince yavaş bir şekilde çıkartmaya başladım. bakışlarının vücudumun her yerinde gezdiğini görebiliyordum. ki gizlemeye çalışır bir hali de yoktu. sıra pantolonuma gelince kemerimden tutarak beni kendisine doğru çekti. aklından geçeni yapması için ona izin verdim ve stresli bir şekilde beklemeye başladım. hayatımda ilk defa bu kadar hissi bir arada hissediyordum. kemerimi çözüp sertçe çıkarınca tüm vücudumun titrediğini hissettim.

pantolonumun düğmesini çözdü ve belimden kayıp inmesini izledi. tam zayıf vücudumdan dolayı güvensiz hissetmeye başlamıştım ki uzun bir ıslık çaldı. "wonwoo... bu zamana kadar neredeydin?" sağ elini omzumdan başlayarak parmak ucuma kadar sürterek indirdiğinde istemsizce ona daha da yaklaştım. sırtımdaki tüylerin havalandığına dair yemin edebilirdim. gözleri yavaşça aşağı doğru kaydı ve ağzının kenarıyla sırıttı. vücudumdaki tüm kan bacak arama doğru akmaya başlıyordu ve o da bunu fark etmişti.

"ilk yüzeriz demiştim ama biraz heyecanlandın sanırım. önce seninle ilgilenmeme ne dersin?" gözlerindeki alaycı bakış karşısında donup kalmıştım. elimden geldiğince zihnimi toparladıktan sonra ellerimi göğsüne yerleştirdim ve onu geri geri itmeye başladım. ilk başta ne yaptığımı anlayamamıştı ama onu göle doğru ittirdiğimi fark ettiğinde artık çok geçti. gülmeye hazırlanacakken son anda bileğimden tuttu ve birlikte göle düştük. yalan söylemiyordu bu sıcağın üstüne gerçekten ferahlamıştım. ama bu su içimde ona karşı yanan ateşi söndürmeye yetmemişti.

when the world was at war we kept dancing, minwonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin