十三

45 4 0
                                    


6 nisan 1950
ganghwa adası, incheon, güney kore

gemiden indiğimiz gibi hayran olmuş bir şekilde etrafa bakınmaya başlamıştık. 20 yıllık hayatımda ilk defa bir adayı ziyarete gelmiştim. çok zengin bir ülke değildik. özellikle işgalden sonra kalkınma konusunda zorluklar yaşıyorduk bu da ekonomiyi kötü etkiliyordu. bu yüzden de tatile gidecek paramız olmuyordu.

ama bugün önemli bir gündü. mingyu'nun doğum günüydü ve ben sırf bugün için aylardır para biriktiriyordum. aslında onu jeju adasına götürmek istemiştim ancak onun için yeteri kadar para biriktiremediğimden ganghwa adasına gelmiştik. yanımdaki çocuğa baktığımda bu konunun canını sıktığını görmüyordum. oldukça keyifliydi.

"önce ne yapsak hyung?" giydiği kısa şortu ve bej tişörtü ile tam bir turiste benziyordu.  tutamadığı gülüşü beni mutlu ediyordu. sol cebimde tuttuğum haritayı çıkararak bakınmaya başladım. "burası geleneksel tapınakları ve kiliseleri ile meşhur bir adaymış.  müzeler ve saraylar da var. bir bakalım. bize en yakın olan yer... gwangseongbo kalesi?" kafamı haritadan kaldırdığımda mingyu'yu yanımda göremedim. etrafıma bakındığımda bir bisikletçinin önünde adamın biriyle pazarlık yapmaya çalıştığını gördüm.

"verebileceğim en düşük fiyat bu oğlum. benim de geçindirmem gereken bir ev var." mingyu adamın elini sıkarak gülümsedi. "o zaman saat başı 550 won olarak anlaştık!!" yanlarına gidip mingyu'nun kolunu tuttum. "yah! ne yapıyorsun sen? bugün her şeyi ben ödeyeceğim demedim mi? parayla ilgilenme sen." "senin için işleri kolaylaştırayım dedim hyung. kötü mü ettim?" yanımızdan ayrılıp iki tane bisikleti kilitlerinden çıkarmaya çalıştı. önümdeki konuşmaktan ve sıcaktan perişan olmuş adama döndüm ve "ikişer tane 7 saatlik alacağım. normal fiyatıyla verin lütfen." dedim. adam boynundaki bez ile alnının terini sildi. "6700 won."

bisikletlerimizi aldık ve eşyalarımızı önlerindeki sepetlere iliştirdik. deniz kenarında sürerken rüzgarın vücudumla dans ettiğini hissediyordum. hava sıcaktı evet ancak arada esen rüzgarlar çok tatlıydı. büyük haritayı elime aldım ve ilk gideceğimiz yere bakmaya başladım. "hyung!! ellerini bırakarak sürmesene!" onu duymuyormuş gibi haritaya bakmaya devam ettim. "ikinci çıkıştan sağa döneceğiz. sonra dümdüz." haritayı sepete koydum ve etrafı izlemeye başladım.

etrafıma baktığımda her türden insan görüyordum. özellikle çinlilerin girmeye başladığı, ikiye ayrılmış, diğer ülkelerin güç oyunlarında satranç tahtasındaki bir piyon haline gelen ve savaş kapısına dayanmış bir ülke olsak bile insanlar neşelerini korumaya çalışıyordu. elimizden başka ne gelirdi ki?

sağ tarafıma dönüp mingyu'nun huzurlu yüzüne bakınca içimin acıdığını hissettim. savaşın kaçınılmaz olması, mingyu'nun da savaşta yer alacağının kaçınılmaz olduğunun bir göstergesiydi. savaş konuları hakkında konuşmayı sevmez ve hiç araştırmazdı. babası ona yeteri kadar baskı uyguluyordu nasıl olsa. bu yüzden ben de onunla bu konuşmaları yapmaktan kaçınıyordum. ancak giderse ne yapardım...

"gördüğün şeyi beğendin sanırım?" bir anda bana dönüp sırıttığında kızaran yanaklarımla önüme döndüm. "sus konuşma." çok geçmeden kalenin önüne gelmiştik. "işte bu. sobbung sarayı." bisikletinden inip bir demire yaslarken dediğine gülmeden edemedim. "gwangseonbo kalesi burası aptal. sobbung sarayı da ne?" "aklımda öyle kalmış."

kale büyük ve güzeldi. içini görmek için can atıyordum. bisikletlerimizi müsait bir yere bırakırken gözlerim bir anlığına mingyu'nun şortuna kaydı. bisiklet sürdüğünden şortu gerilmişti ve iyice yukarı çıkmıştı. tüm bacağını gözler önüne sergiliyordu. "şortunu indir biraz."

ilk başta anlamayarak yüzüme, daha sonra şortuna baktı. gülümseyerek sağ kolunu omzuma doladı ve beni kendisine doğru çekti. "bir süredir spor yapıyorum ve bacaklarımla oldukça gurur duyuyorum açıkçası. azıcık gösterişten ne zarar gelir?" sırıta sırıta bizi kaleye yönlendirirken sinirle soludum ve önüne geçerek şortunu aşağı doğru çektim. daha ben doğru düzgün bakamamışken başka kimsenin bakmasına izin vermeyecektim. "kıskancız bakıyorum?" "kes sesini."

when the world was at war we kept dancing, minwonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin