86 14 3
                                    


26 nisan 1948
goheung-gun, jeollanam-do, güney kore

gözlerimi araladığımda gördüğüm ilk şey annemin sinirli suratıydı. "ne kadardır bağırıyorum uyan diye! kalk artık baban seni bekliyor." diyerek odadan çıktı. doğruldum ve gözlerimi ovuşturarak kendimi uyandırmaya çalıştım. yatağımın yanındaki komodindeki saate baktım. 06.25. kendime gelmek için birkaç dakika bekledim ve birkaç gerilme hareketi yaparak ayaklandım. odamdan çıkarak tuvalete doğru yöneldim.

işlerimi hallettikten sonra kıyafetlerimi giymek için tekrar odama adımladım. çok düşünmeden rastgele kahverengi bir gömlek ve krem bir pantolon seçerek pijamalarımı çıkardım. giyinirken gözüm odamda geziniyordu. görüşüme komodindeki çam parfüm girince durdum ve elime alarak birkaç kez sıktım. saçlarımı da taradıktan sonra hazır hissederek odadan çıktım ve mutfağa girdim. "günaydın baba." okuduğu gazeteden başını kaldırmadan cevap verdi. "günaydın oğlum." bacak bacak üstüne atmış bir şekilde oturuyordu. bir elinde yeşil çayı, diğer elinde ise gazetesi vardı. belliki yemeğini bitirmiş beni bekliyordu. ben de çok bekletmeden yanına oturdum ve bugünün menüsüne baktım.

bir kase pirinç, lahana kimçisi ve iki tane sahanda yumurta. her zamankinden. ama şikayetçi değildim. beni tatmin eden bir menüydü. bekletmeden çubuklarımı aldım ve yemeye başladım. "bohyuk ne zaman dönüyor?" annemin meraklı sesi mutfakta yankılanmıştı adeta. aynı merakla babama çevirdim gözlerimi. "çarşamba günü akşam 8 gibi tren istasyonundan onu almamı istedi ama işim olduğu için gidemem. kendi dönebilecek yaşta." tekrar başını gazeteden kaldırmadan cevap verip çayından bir yudum aldı. annem elindeki bulaşıkları bırakıp tek elini beline yasladı. "daha on altısını yeni bitirdi. ne demek kendi dönebilir? istasyonun ne kadar uzak olduğunu biliyorsun yeonggil." sessizce yemeğimi yerken bunun da saçma bir kavgaya dönüşmemesini umuyordum. şahsen babamla aynı fikirdeydim ancak dile getirirsem neler olabileceğini kestiremiyordum.

gazetesini katlayıp masaya bıraktı. sonunda başını kaldırıp bakışlarını anneminkilerle birleştirdi. "ben onun yaşındayken seninle tanıştım, birkaç ay sonrasında evlenip bir sene sonra ise ilk çocuğumu kucağıma aldım. ama o istasyondan dönemiyor mu? bana gayet kendi halletmesi gereken bir problem gibi geldi." son sözü söyleyerek ayağa kalktı ve mutfaktan çıkarak dış kapıya ilerledi. "sigaram bitince yanımda ol jeon wonwoo." ve kapıyı kapattı. annem sesli bir nefes vererek hızlıca yemeğini bitirmeye çalışan bana döndü. "kardeşini istasyondan alırsın değil mi wonwoo?" pirinç dolu ağzımla kafamı onaylar anlamda salladım. gülümseyerek yanıma geldi ve alnıma büyük bir öpücük kondurdu. ardından tekrar bulaşıklara döndü.

"akşam çamaşırları yıkamaya gidiyorum dereye. yardıma gelir misin?" tam mutfaktan çıkmak üzereyken duyurdu sesini annem. çekinerek ceketimi üstüme geçirdim. "akşam mingyu'yla takılma sözüm var." "onu da al eğlenceli olur. birkaç komşu da olacak. çamaşırlar bitince kimçi jeon yapacağız." konuşurken arkasından sarıldım ve yanağını öptüm. "mingyu'yla konuşacağım." mutfaktaki koltuğun üstündeki beremi alarak kapıya yöneldim. "görüşürüz anne!" "kendine dikkat et!" ve evden çıktım. babam sigarasının sonunu yere atmış tek ayağıyla eziyordu. geldiğimi görünce önden yürümeye başladı. sessizce fırına doğru yürüdük.

fırının önüne geldiğimizde babamın tam zamanlı çalışanı çoktan kapının önünde durmuş bizi bekliyordu. "ah hyung-nim hoşgeldin. seni bekliyordum." babam küçük bir tebessümle çalışanına selam verdi ve dükkanı açtı. gerekmediği sürece o çalışanla konuşmazdım. ismini bile hatırlama konusunda zorluk çekiyordum. ikisinin arkasından fırına girip önlüğümü giydim. henüz çırak olduğum için genelde ayak işlerini yapıyordum. etrafı silip süpürür, frının ihtiyacı olan market işleriyle ilgilenirdim. son birkaç gündür babam beni kasaya koymaya çalışıyordu. ama ne matematikte iyiydim ne de bir şeyleri hatırlamakta. o yüzden kasa işini bir süredir erteliyordum.

when the world was at war we kept dancing, minwonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin