"Sen git ben gidemiyorum."

982 49 2
                                    


"yazarın notu: hafif tutku dolu, hafif kafa karışıklıklarının olduğu bir bölüm oldu. biraz geçiş bölümü gibi oldu ama her hikayenin, senaryonun böyle bir aralıktan geçtiğini düşünüyorum. muhtemelen diğer bölümlerde ikilimize daha çok yer veririz diye düşünüyorum. iyi okumalar :)"



Metehan karakolun önünü stresle adımlarken neyi yanlış yaptığını düşünüyordu. Fazla mı gitmişti üstüne? Ama yok daha itirafı sonrasında itiraf hakkında bile konuşmamışlardı. Bu kız neye sinirlenmişti ki birden bile? Acaba o doktor mu bir şey söylemişti? Canını kim sıkmıştı Mihri'nin bilmiyordu ama asıl şuan kendi canı deli gibi sıkkındı. Daha doğru dürüst konuşamamıştı bile. İçinden geçenlerin onda birini bile genç kıza söylememişti daha.

Mihrimah köyün toprak ve taşlı yollarını hızlıca adımlarken her adımından yükselen sinirine hakim olamıyordu. Karakolun önünde onu bekleyen Mete'yi görünce adımlarını hızlandırdı. Genç adamın yanına gelince konuşmasına fırsat vermeden içeri geçirdi onu.

"Nereye gidiyoruz? Konuşmamız lazım!" yerinde adımlarını sabitleyip adama döndü.

"Konuşacağız. Ama askerlerimin önünde olmasa daha iyi olur." Diyip etraflarında onlara merakla bakan askerleri gösterdi genç adam. Mete'nin bakışıyla önlerine dönen askerleri Mihrimah da fark etmişti. Başıyla genç adama onay verdi ve yönlendirdiği şekilde ufak karakolun içine girdiler. Dışardan hep görüyordu ama ilk defa içine girmişti. Karakol yapılalı daha birkaç ay olmuştu dolayısıyla içerisi de hala yerleşmemiş gibiydi. Koli koli yığılan eşyalar, yerleşmeyi bekleyen dosyalar dizilmişti masaların üstüne.

Genç adam Mihri'nin beline hafifçe dokunarak üst kata yönlendirdi. Üst kat alt kattan daha karmaşık ve tozluydu. İçeriye giren güneş ışınlarında tozların havada uçuştuğu belli oluyordu. Merdivenlerden çıkınca sağ taraftaki ilk odaya girdiler. Odanın camını açıp Mihrimah'ın yanına geldi Mete. Ne diyeceğini gerçekten merak ediyordu. Bir ilişkisi başlamadan bitiyor muydu yoksa?

"Bak Mete, benim sana diyeceğim-.." genç kızın lafını kesip hala ayakta dikilmesine karşılık kolundan hafifçe tutup siyah koltuklara oturttu. Karşısına geçip oturdu. Beresini çıkartıp saçlarını ufak bir hareketle karıştırıp genç kızın gözlerine baktı. Farkında olmasa da oyaladığı bu hamlelerle genç kızın biraz sakinleşmesini sağlamıştı.

"Şimdi seni dinliyorum." Yeşil gözlerini kendisine dikip bakan adam kalbini titretti bir anda. Ne diyecekti Mihrimah? İki dakikalık yolda diyeceklerini ve öfkesini unutmuş olamazdı, değil mi? Biraz geri sarıp ne diyeceğini düşündü e hatırladı. Poğaça! Evet poğaça almıştı genç adam ona.

"Poğaça almışsın! Nineme getirmişsin sabah. Neden söylemedin?"

"Önceden söylesem ne fark edecekti. Gidince gördün zaten."

"Hayır öyle değil. Hem seni nöbet çıkışları alırım dedin."

"Evet." Genç adamın net ve kendinden emin cevapları şüpheye düşmesine neden oluyordu.

"Dün de ben seni hep dinlerim, dedin."

"Evet, dinlerim." Genç adam derin bir nefes alıp arkasına yaslandı. Tam olarak söylediklerinin hangi kısmına sinir olmuştu genç kız bilemiyordu. Karşısında stresten ayağını sallayan ve dudaklarını ısıran kıza bakıp ona doğru eğildi. Elini hafifçe dizine koyup genç kızı durdurdu. Kendisine bakan genç kızın bakış hizasına doğru eğilip konuştu. "Seni strese sokan şey ne Mihrimah? Söyle bana."

Mihrimah ona doğru yaklaşan genç adam ile nefesini çoktan tutmuştu. Dizlerinde hissettiği sıcak el ile ayaklarının hareketini durdurdu. Yeşil gözlerin gözüne bu kadar yakın olması canını sıkıyordu. Nefesini keskin ve ani bir şekilde bırakıp hızlı bir soluk aldı. Genç adamın temiz ve parfüm kokusu ciğerlerine hızla dolarken öfkesinin nedenini kolayca hatırladı.

Köy, Huzur, SenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin